“T. Singer”in, müreffeh Kuzey ülkeleri iklimini hissettiren, sıkıcı bir kitap olduğunu düşünmek gayet doğal. Başkahramanlarının sıradışılıklarına tanık olduğumuz eserlere o kadar alışığız ki, adeta silik diyebileceğimiz bir sıradanlık içinde yaşayan T. Singer’i yadırgayabiliriz. Bizleri de içine alan milyarlarca insan ondan farklı bir hayata sahip olmasa da…
Sıradanlığı kabul etmek önemli bir erdemdir. İnsanı alçakgönüllü, samimi, ağırbaşlı ve mantıklı hâle getirir. Ne yazık ki bunu gerçekten kabul etmek hiç kolay değildir. “Bir amaç” uğruna yaratıldığını sanan, “büyük işler” başaracağına inancı tam olan, “tarihî bir görevi” yüklendiği vehmine kapılan; fakat aslında acısını dindirip küçüklüğünü örtmeye çalışan bunca insanın arasında sıradanlığa içten içe rıza göstermek ise büsbütün zordur. Hele ki gençlikte...
Kitaba ismini veren T. Singer, işte bunu başarmış bir insan. Hayatında beklenmedik bir olay meydana gelmesin diye gizli bir perdenin ardında yaşıyor. Toplumun, kimin koyduğu belli olmayan sınırlarını aşmıyor. Durgun bir su gibi, hiç kımıldamıyor. Böylelikle ne utanç ne kızgınlık ne mutluluk, hiçbir taşkın duyguyu barındırmıyor. Hayır, psikolojik bir sorunu yok. Yalnızlığını artırsa da, o, tüm bunlardan zevk duyuyor. Neden olmasın? Üstelik yine dikkat çekmemek için, herkesten farklı olarak, sıradan görünmeye değil, tam tersi biri gibi görünmeye çalışıyor.
Sıradanlığı, sıradanlık için, sıradan şekilde anlatan bir kitap. Meraklısına...