Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Osmanlı'ya övgü olarak Hristiyan gemilerini Yemen Babu Mendeb boğazından geçirmemeleri yeterlidir. Çünkü Cidde denizinin yanından geçmeleri gerekecektir ve orası da haremdendir. Kızıldeniz onlara göre Hristiyanların giremeyeceği harem bölgesindendi. Osmanlı gemileri Yemen'de Hristiyan tüccarlarının mallarını teslim alıyor, Süveyş kanalına aktarıyor ve Akdeniz'de teslim ediyorlardı.
Sayfa 114 - Küresel KitapKitabı okuyor
Sadaret mevkiine dönmeler, Harem'e cariyeler hâkim oldukça, cariyeler Sultan Hanım mevkiine çıktıkça, kültür değişmesi de had safhaya vardı. Osmanlı Devleti tanınmaz hale geldi. Alâeddin Paşa'nın Orhan Bey'e "Devlet senin, sen idare edeceksin" dediği zaman değil bu zaman!
Reklam
Sarayda şarbon hastalığı
Sultan Hamid'in hususi operatörlüğüne tâyinimden birkaç sene sonraydı. Bir gün Hünkârın en sevgili gözdesi hastalanmış. Ecnebi saray hekimlerinden biri bakmış: «Ehemmiyetsiz bir çıban, låpa koyunuz, geçer!» demiş! Ama, kadıncağız bu tedavi tarzıyle iyi olmamış. Üstelik sırtındaki yara büyüdükçe büyümüş… Padişahın vehmi, malüm… Hünkâr telâşa
Ancak bütün müşterilerimiz köşklerde yaşamıyordu. Köşklerin hepsi dokuz-on taneydi. Ötekiler, tek katlı, birkaçı da üç katlı evlerdi. Bunların harem ve selamlık bölümleri yoktu. Ev, bütünüyle haremdi. Evin beyi ile oğullarından başka, yabancı bir erkek giremezdi. Bakkal, gezgin satıcı veya biz, dışarıdan, yani sokaktan yapardık alışverişi.
Allah, örümceğe mağaranın ağzını ağla örmesini emretti, bir çift yabanî güvercin de yine kapıda yuva kurdular. Bunların hepsi müşrikleri mağaraya girmekten alıkoydu. Yine rivâyete göre, bugün Harem-i Şerif'te görülen güvercinler o çiftin soyundan gelir. Peygamberimize sağlamış oldukları himayenin karşılığında, nesillerinin artması ve Harem'de avlanma tehlikesinden uzak olarak güven içinde yaşamakla mükâfatlandırıldılar.
Sayfa 91 - ÇelikKitabı okuyor
"İlk olarak, saray geleneklerine uyularak, yeni cariyelere, fettanlıkları, renkleri, güzellikleri, karakterleri veya görünüşleri göz önünde tutularak yeni isimler verilirdi. Bu isimler Farsça olurdu: Hoşneva, Handerû, Ruhisar, Lâlifâm." (Harem II. 18.s.)
Reklam
Şarkınız bu olmalıydı.Suat-Necip..Seven ne yapmaz....Son...
"Suat mı, yok mu? Niçin?" Bu Necip'in sesiydi, Süreyya'yla karşılaştılar, boğuk bir sesle birbirlerine haykırdılar. İhtiyar kadın feryat ederek "Fakat Allah aşkına koşunuz, bakınız kızcağıza!" diye yalvarıyordu, birisi, "Sakın içeride kalmasın?" dedi. O zaman Necip'le Süreyya'nın kapıya doğru koştuğu görüldü. Aşağıdaki merdiven henüz ateş almamıştı, sadece yıkıcı bir duman boğuyor, çatırtıdan sıcaktan bunalıyorlardı. Haykırarak merdivenin üst başında bulundular, selamlık tarafına giden koridor ateş içindeydi. Harem¹ sofası kesif bir dumanla kaynıyor, Süreyya'nın odası köşede duman içinde kayboluyordu; o zaman Süreyya orada, içeri girmeye cesaret edemeyerek, "Suat, Suat!" diye haykırdı. Necip kapının önüne kadar koşmuştu, dehşetli bir sıcaklıkla boğuluyorlardı. Tekrar Necip, "Suat!" diye inledi, ikisine de bir inilti işitiyoruz gibi geldi, fakat ses şiddetli bir çatırtıyla boğuldu. Bir fırından fışkıran alev gibi yakarak, eriterek hücum eden duman içinde evvela bir saniye ikisi de tereddüt ettiler, fakat sonra Süreyya Necip'in vahşetle haykırarak içeri atıldığını gördü, "Necip" diye koşmak istedi; fakat dehşetli bir çatırtıyla tavanın yıkılıp oda kapısının ateş içinde kaybolduğunu görerek deli gibi döndü. Boğaziçi, Mart-Şubat 1316 [1900/1901]
Konak
Harem ve selâmlık halinde iki kapılı, dört katlı ve bilmem kaç odalı bu konak, içinde, yakıcı hâtıraların kaynaştığı tütsü çanağıdır. Renk renk, şekil şekil, fısıltı fısıltı hâtıralar… Bazen de çığlık çığlık…
Sayfa 9 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARIKitabı okuyor
Harem-i Hümayun
Çocuk yaştayken getirildiği karanlık koridorları ömür boyu terk etmeyen; günlerini nakış işleyerek, konuşarak, Rusya, Fransa, Ceneviz, Viyana, Venedik gibi küffar diyarında geçmiş çocukluk günlerinin silinmeye yüz tutmuş bulanık anılarıyla geçiren mutsuz kadınlar cennetiydi burası.
Mekke mesela harem ehliydi; kendilerini Kâbeden dolayı çok nasipli görüyorlardı ancak Yahudiler gibi üstün ırk görmüyorlardı.
Reklam
Şeyh Şâmil'in Vefatı 6
Şamil'in vefatı İslâm dünyasında büyük yankılar yaptı. Gasil töreninde Şeyhü'l-Harem Hacı Emin Paşa, bizzat ibriği eline alarak su dökmek suretiyle cesedi yıkamaya yardımda bulundu. Cenazesi yıkanırken büyük mücahidin vücudunda tam 19 büyük yara izi sayıldı ki bunlardan birisi Gimri savunması esnasında İmam Gazi Muhammed ve arkadaşlarının şehit olup Şâmil'in ağır yaralı olarak kurtulduğu savaşta göğsünden girip sırtından çıkan süngü yarasıydı.
Şeyh Şâmil Mekke'de 4
Medine'ye geldiğinin ikinci günü, Uhud, Hendek, Taif, Mekke savaşlarında şehit olmuşların kabirlerini ziyaret ettikten sonra İmam Şâmil arkasında 70 Dağıstan mücahidi ile Hazreti Peygamberin ayakucuna el bağlayıp duaya durdu. Bu muhteşem merasime Şeyhü'l-Harem Hacı Emin Paşa ve bütün Medine ileri gelenleri ve Peygamber soyundan gelenler de katılmışlardı.
5.cilt
1279. Âişe radıyallâhu anhâ şöyle dedi: - Ey Allah'ın Resûlü! En üstün amel olarak cihadı görüyoruz. Biz hanımlar cihad etmeyelim mi? dedim. Peygamber aleyhisselâm: - "Fakat (sizin için) cihadın en üstünü, hacc-ı mebrûrdur" buyurdu. Buhârî, Hac 4, Sayd 26, Cihâd 1. ... "Yaşlı, güçsüz ve kadınların
İslâmiyet Harem-i Şerif'te bile yanlış uygulanıyor...
Sahabe yirmi üç senede süper güç olmuş, kısa bir zamanda Bizans ve Pers imparatorluklarını mağlup edecek duruma gelmiş. Neden bugünkü Müslümanlar üç yüz senedir sürünüyor? Çünkü İslâmiyet Harem-i Şerif'te bile yanlış uygulanıyor.
Milletin derdi başından aşkın Padişah dersen eteğine düşkün Gündüz harem Gece harem Tanrı neylesin bu işe Padişah verem Millet verem
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.