Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilâya lüzum yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla mânevî değerlerini, ahlâkını soysuzlaştırmak kâfîdir.”
Peyami Safa
Peyami Safa, “Arab Harfleri” başlıklı yazısında Harf Inkılabı hakkında şöyle yazmaktadır:
Arab, yani eski Türk harfleri yerine Lâtin harfleri kabûl edileli otuz bir yıl oldu. O zamanın yer yer ifâde edilen en büyük endişeleri şunlardı: Evvelâ Arab harflerinin daha çabuk yazılıp okunduğuna şüphe yoktu. Mahkeme zabıtları gibi sür’at istiyen yazılar Lâtin harflerile yazılamazdı. Mekteplerde not tutmak veya herhangi bir yazıyı da acele yazmak zorlaşacaktı. Daha büyük endişe de şuydu: Millî kütüphanelerimizdeki yüzbinlerle eser ne olacak? Yarınki nesiller kendi edebiyatlarını, tarihlerini, dil ve lûgatlerini, felsefe, din ve hukuk eserlerini okumak imkânından mahrum kalınca, onlara millî kültür nasıl verilecek?
Mahkeme zabıtlarının daktilo ile tutulabileceği, mektepde muallimlerin daha ağır ders takrir edecekleri ileri sürüldü. Arab harflerile yazılmış eserlerin yeni harflere çevrilip basılabileceği iddia edildi.
Realite bu ümitleri suya düşürdü. Mahkemelerde yazı makineleri, dâvacı ve dâvalıların sözlerini aynen değil, adâlet mefhumuna aykırı olarak ancak hulâsa (özet) hâlinde zabtedebilmektedir. Rahmetli Velid Ebuzziya’nın Tasvir’de çıkan bir başmakalesinin başlığı şu idi: “Yazı Makinesile Adâlet Olmaz!..