istanbulda tifüs, memlekette zelzele, dışarıda harp, ben sana aşığım.
Harp yıllarında değiliz çok şükür!
Reklam
Şubat 1945'te Türkiye, Almanlara karşı harbe girer, harp Mayıs 1945'te biter. İnönü planlandığı gibi müttefiklerin yayında yer alır ve böylece zafer sonrasında Türkiye, Marshall yardımı alır. O anki Türkiye için bu yardım hayırlı olmuştur çünkü ülke muhtaç durumdadır.
Sayfa 44 - Masa Kitap
Tanzimat, Osmanlı için ölümcül silah olmuştur.
Tanzimat, Doğu meselesinin iktisadi devresinde, Avrupa'nın Osmanlı Devleti aleyhine kullandığı en öldürücü silah olmuştur: Sırf sermaye ile ve bu devrede sermayenin iki itaatkâr hizmetçisi mahiyetinde olan kültür ve siyaset ile, evvelleri harp ve siyasetle nail olduğundan daha çok kazanmıştır. Haçlıların bu bilmem kaçıncı seferinde İslam ehli üzerine havale ettiği bu yeni olacaktı zehirli silah, yani sermaye, yalnız siyasi bağımsızlığı, milli hâkimiyeti değil, yalnız dini ve milliyeti değil, geçim vasıtalarını kökünden kesiyor ve bu suretle Müslümanların hayatına, varlığına taarruz ediyordu. Tam başarı halinde, Doğu'nun ahalisi Avrupalıların kul ve kölesi olacaktı; Avrupa, Doğu'yu, İslami Doğu'yu ruhsuz bir ceset haline getirecek, istediği gibi kullanacaktı. Bağımsız geçim vasıtaları olmayan insanlar, rızklarını dağıtan kimselerin her türlü emel ve fikirlerine boyun eğmeye, tam itaatle itaat etmeye mecburdurlar. Aç insanlar yumuşak hamur gibi istenilen şekil ve kıyafete sokulabilir… Doğu meselesinin iktisadi safhasında, Avrupa Doğu'yu, tam canını alacak noktadan, midesinden yakalamıştı. Eğer başarılı olsaydı, artık Doğu meselesi tamamen ve katiyen halledilmiş olacaktı…
... -Ha ha, öyle ise siz mükemmel bir Kemalistsiniz. -Bir Kemalist mi? Evet. Fakat, Çanakkale'de harp ettiğim için değil, sade namuslu bir Türk olduğum için...
"Kürtlerin Batı illerinde işi ne?" diyenlere gelsin...
Mütarekeyi müteakip İstanbul'a avdetimde muhacirin müdüriyet kayıtlarında yapmış olduğum tetkikata nazaran Kürdistan'dan 650.000 kişilik bir nüfus Batı Anadolu vilayetlerine sevkolunmuştu. Cepheye giderken Toros geçitlerinde bu muhacirlerden kafileler görmüştüm. Uzaktan öbek öbek toplanmış insan kümelerine benzeyen bu kafilelerin yanma gittiğim zaman görüyordum ki bunlar soğuktan taş kesilmiş (donmuş) insan heykellerinden başka bir şey değildiler. Vatanlarından çıkarılan bu insanların büyük bir kısmı bu suretle yollarda hastalıklardan, açlıktan ve soğuktan mahvolmuşlardı. 1919 senesinde Kürdistan' a seyahatim esnasında, Halep'te bu kafilelerden birine rastladım. Memlekete geri dönüyorlardı. Kendilerinden aldığım malumata göre memleketten 485 kişi olarak çıkarılmış. Geri döndüklerinde yalnız 255 kişi kalmışlardı. İşte Paşa Hazretleri, ittihat ve Terakki zamanında ve harp esnasında Türkleştirilmek istenilen Kürtlerin ve Kürdistan meselesinin birkaç satırda hülasa edilmiş bilançosu.
Sayfa 20
Reklam
544 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Çalıkuşu;  küçük yaşta anne ve babasını kaybeden, Istanbul'da teyzesinin yanında büyüyen Feride'nin hikayesini konu alır. Feride, Fransız Mektebinde yaptığı yaramazlıklar nedeniyle “Çalıkuşu” ismini alır. Genç bir kız olmasına rağmen, içi içine sığmayan küçük bir çocuktan farksızdır. Yıllar geçsede o içindeki çocuk hiç büyümez. :) Yabancı bir kadından duydukları ise Feride’nin hayatını baştan başa değiştirmesine neden olur. İstanbullu bu genç kız, Anadolu’nun en ücra köşelerine gidip, kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalır. Karşısına çıkan zorluklara rağmen hayatta kalma mücadelesi verir… Teyzesinin oğlu Kâmran'la olan aşkı, Anadolu'da çeşitli yerlerde yaptığı öğretmenlik maceraları kesinlikle okunmaya değer. Kitabın sizi kendine çeken bir akışı var. Özellikle Feride ile Kâmran'ın olduğu bölümleri okumak çok keyifliydi. İkinci kez okumama rağmen aynı heyecanla bitirdim, çok güzeldi. Atatürk'ün  bir gecede harp çadırında bitirdiği ve uzun uzun düşüncelere daldığı Çalıkuşu  mutlaka okunmalı diye düşünüyorum.
Çalıkuşu
ÇalıkuşuReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 2019101,5bin okunma
Burada bir vaka zikredeceğim: Umumi harp başlamıştı. Cepheye sevk olunmazdan evvel ihtiyat zabit namzetleri talimgahının son devresinde muallim takım zabiti idim. Devre nihayetinde takımımda bulunan efendilerin derecei ehliyetlerine nazaran rütbelerini gösterir listeyi tanzim ederek bölük kumandanına vermiştim. Hararetli bir Türk Ocağı mensubu olan bölük kumandanı listeye bir göz gezdirdikten sonra hiddetle listeyi masanın üzerine attı ve bana "bu nasıl liste, Arabı, Çerkesi, Kürdü A sınıfına yazmışsın" dedi. A sınıfı alüyyülalâ derecede zabit namzedi demekti. Bugün millet meclisinizde aza olan bölük kumandanının noktai nazarınca bir adamın künyesinde Halep, Şam, Harput veya Diyarbekir'in... bulunması iyi numara almasına bile mani teşkil eylemeliydi. O tarihte Nuri Paşa ordusuyla Bakô(Bakü)'da bulunuyordum. Ordu menzil karargâh kumandanı idim. Karargâh tabldotunda her gün 30-40 zabit bulunuyordu. Türk Ocaklarında terbiye almış olan birçok zabitlerden defalarca aynen şu sözleri işittim: "Gelirken ZU'leri bitirdik, dönüşte nöbet LO'lerindir." Zo ile Ermenileri, LO ile Kürtleri kastediyorlardı. Osmanlılık ve hilafet devirlerinin "Gavura bakınca Kürt müslümandır" darb-ı mesali mana ve mefhum ifadesinde zaafe uğramıştı. Şimdi aranılan ne gâvur ne de müslümandı. Devrin aradığı Atilla, Cengiz ve Timur'un ahfadı idi. Birçok milletler arasında eskiden beri dolaşan KAVMİ NECİP tabiri artık Türklüğe hasıl ve tahsis edilmişti. Harbin beklenilen neticeyi vermemesi üzerine İttihat ve Terakki'nin, esasen başa çıkmamağa mahkum olan Yeni Turan planı kendiliğinden akim kaldı.
Sayfa 20
Müslüman-Haçlı çatışması.
Türkler, harp ve şiddete dayanarak değil, asayiş ve emniyete, hürriyet ve adalete susamış Yakındoğu milletlerinin arzu ve ihtiyaçlarına dayanarak bu devleti, Osmanlı Devleti'ni kurmuşlardı. Avrupa'nın güneydoğusunda kudretli bir İslam saltanatının kurulduğunu gören merkezi ve Batı Avrupa Hıristiyanları, birçok Haçlı orduları toplayarak, o saltanata karşı üst üste hücumlarda bulundular.
Kazansan da kaybetsen de milleti yorar, memleketi sefalete düşürür, feci bir şeydir harp.
Sayfa 282 - İnkılâp - Pdf
Reklam
Türk Milleti istiklalini ödeyemez.
Sakarya'ya yaklaşıyoruz bir millet olarak kalmak için harp etmek ve muzaffer olmak lazımdır. Tam o zaman da maliye durmuştur. İlim, istisas ve tecrübe Mustafa Kemal'e hükmünü söylüyor: -Hazinede para kalmamıştır, bulmak ihtimalide yoktur. İlim, ihtisas, tecrübe büyük kelimeler büyük ve korkunç! Verdiği kararda şu: Türk milleti istiklalini ödeyemez!
Sayfa 118 - Profil kitapKitabı okudu
«Çalmadığında nereye gider müzik? -diye sordu kendine. Ve cevap verdi teslim olup: öldüğümde sinirlerimden bir harp yapsınlar.»
Sayfa 145
Atatürk, Trikopis'e ''Üzülmeyin general, harp bir oyundur; kazanan da olur kaybeden de...Siz bizim esirimiz değil, misafirimizsiniz, '' deyip bir sigara ikram eder.
Sayfa 28 - Masa Kitap
Harp, yalnızca vatan işgal edildiğinde düşünülecek ihtimal olmalıdır.
Ne kadar tanıdık:(
"Tağuti rejime gelince, onlar şeriat düzeni dışındaki dev­let düzenlerinin hepsini şeytanın düzeni olarak nitelendiriyor." "Peki bizimki de onlara göre tağuti mi oluyor?" diyor Onur. "Evet, şeriatla yönetilmiyorsun çünkü, dahası tağuti rejimle yönetildiğin için bu toprakları da dar'ül harp sayıyorlar, yani harp alanı, savaş meydanı . . . Tağuti devlete vergi vermeyi, onun eğitim kurumla­rıyla ilişkiyi reddediyorlar, medeni hukukun onları bağlamadığı­nı söylüyorlar, hatta dar'ül harbin camilerinde cuma namazının kılınmayacağını iddia ediyorlar. Bizleri de hizbuşşeytan olarak görüyorlar."
Resim