İstanbul’la Anadolu’yu birbirinden ayıran farkların en önemlisi, İstanbul’un kararsızlığı, Anadolu’nun da kesinliği olmuştur. İstanbul hükümeti Türk milletinden ayrıydı. Ve hükümetin harp edememesine karşılık, millet savaşa hazırdı. Öyleyse, hükümet milleti temsil etmiyordu.
Sayfa 55
Genç Osmanlılar'ın devlet ku­rumunun mensupları ve ürünleri olmalarına karşılık, Jön Türkler, yeni kurulan devlet okullarındaki müderrisler, Batı hukuku okumuş avukatlar, gazeteciler, küçük memurlar, bürokratlar ve Batılı anlayışa uygun harp okullarındaki ikinci derecedeki görevliler gibi yeni yeni oluşan meslek gruplarına mensuptular.
Reklam
Kahraman olmaya çalışmadan kahraman olan Atamız
''Doğrusu askerden de yorulmuştuk. Enver’in yerine bir adam aramıyorduk. Bizi Enver’den de onun yerine geçeceklerden de kurtaracak, bir türlü tarif edemediğimiz bir memleket şartı arıyorduk. Üç harp, üçü de birbirinden beter harp, vatanı parça parça eden üç harp, destanlara el’aman dedirtmişti. Her türlü kahramandan korkuyorduk.”
Yenilmiş çıkılan bir harpte esir düşen bir subaya harp ettiğini hatırlatmamalı… Artık ne değeri var? Yenisine başladık. Harp etmek eskiden erkekçe bir işmiş. Şimdi insanca bir iş… Kadınlar bizden daha iyi dövüşüyorlar. Miting yapıldığı zaman burada olup Sultanahmet Meydanı’nı görmeliydiniz. Siyah çarşaflı bir kadın kalabalığı, memleketin üzerinde bir an siyah bir bayrak gibi dalgalandı. Bazı hareketler, o hareketin şeflerine neden o kadar büyük değer verdirebiliyor, ben işte o gün anladım. Miting tepeden tırnağa kahramanlıktı. Belki Fransa’da, İngiltere’de aynı iş bu kadar dehşetli, güzel, bu kadar heybetli olmaz. Şefler, işte bu halk kahramanlığını temsil ettikleri için erişilmez görünüyorlar. Kişiliklerinde gülünç yönleri olsa bile… Benim muharebe edişimle, sizin Avrupa’da rahatça yaşamanız şimdi artık aynı şey… “Harpte değildim” diye hiç üzülmeyin. “Sultanahmet Mitingi’ni görmedim”diye üzülmelisiniz! Kadınlar, muhallebici dükkanlarında, tiyatrolarda kendileri için gerilen kafesleri, tramvaylarda, vapurlarda çekilen perdeleri bir yıkış yıktılar ki… O gün Nedime benden daha erkekti vallahi… O zamana kadar “Erkek işlerine aklım ermez” diyen bir kadın… Bu sözle biraz da övünen bir İstanbul hanımı… Şimdi buraya geldikçe bana mürekkepten, kağıttan, baskı fiyatlarından, bayi hesaplarından, dahası dünya siyasetinden söz ediyor.
Sayfa 128
Düellolar toplumda, farklı alanlarda rahipler, hâkimler, edebiyatçılar, filozoflar arasında da sürüp gitmektedir. Her toplumsal statünün kendisine göre düelloları ve şövalyeleri vardır. En saygın, en eğlenceli toplantılarımız, bunlara katılanların sıklıkla aşklarının fermanını omuzlarında değilse de gönüllerinde taşıdıkları birer küçük harp oyunundan başka bir şey değildir. Seyirci ne kadar çok olursa, cirit oyunu o kadar canlı olur. Hele kadınların varlığı dövüşenlerin coşkunluğunu ve inadını son derecede artırır, onların gözü önünde yenilmenin acısı asla unutulmaz.
Kırım Seferi ’ne giderken babam 16 yaşındaymış. Harp için asker yazmak üzere Kasaba ’ya memurlar gelmiş. Halk, çocuklarını saklamış. Kimi öldü, kimi hasta diyerek asker vermemişler. Dedem, bu halden pek müteessir olmuş, haykırmış: “Bu köyün şerefi var! Eskiden yüzlerce gönüllü sipahi sevine sevine cenge giderken bize ne oldu da şimdi herkes çocuğunu kaçırıyor... Bu devletin namusunu kim kurtaracak? Yazıklar olsun!” Sonra da 18 yaşındaki oğlunun kolundan tutarak memurlara, “Yazın Mehmet ’imi defterin başına birinci gönüllü!” diyerek, halka örnek göstermiş.
Reklam
Karargah
Cemal Paşa, harp hükûmetinin en ileri düşünenlerinden olmakla beraber, kendi ittihatçılığını hiçbir işinde unutmazdı.
Sayfa 40 - Pozitif YayınlarınıKitabı okuyor
Vatanını savunan asker için "𝒸ℯ𝓅𝒽ℯ𝓂 𝓎𝒶𝓇ı𝓁𝒹ı, 𝓎ℯ𝓃𝒾𝓁𝒹𝒾𝓂" diye bir kabulün olamayacağını, her yerde dövüşeceğini, son asker de ölmeden yenilgiden bahsedilemeyeceğini tüm orduya ilan eder: "ℋ𝒶𝓉𝓉-ı 𝓂𝓊̈𝒹𝒶𝒻𝒶𝒶 𝓎ℴ𝓀𝓉𝓊𝓇, 𝓈𝒶𝓉𝒽-ı 𝓂𝓊̈𝒹𝒶𝒻𝒶𝒶 𝓋𝒶𝓇𝒹ı𝓇. 𝒪 𝓈𝒶𝓉ı𝒽 𝒷𝓊̈𝓉𝓊̈𝓃 𝓋𝒶𝓉𝒶𝓃𝒹ı𝓇. 𝒱𝒶𝓉𝒶𝓃ı𝓃 𝒽ℯ𝓇 𝓀𝒶𝓇ı𝓈̧ 𝓉ℴ𝓅𝓇𝒶ℊ̆ı 𝓋𝒶𝓉𝒶𝓃𝒹𝒶𝓈̧ 𝓀𝒶𝓃ı𝓎𝓁𝒶 𝓈𝓊𝓁𝒶𝓃𝓂𝒶𝒹ı𝓀𝒸̧𝒶 𝓉ℯ𝓇𝓀 ℴ𝓁𝓊𝓃𝒶𝓂𝒶𝓏." Bu devrim niteliğindeki emrin anlamı, geleneksel harp öğretisindeki gibi askerin savaşmak için uygun bir mevzi aramayacağı, siper kazmakla vakit kaybetmeyeceği, çekilmesi gerekse dahi durabildiği ilk noktada dövüşmeye devam edeceğidir.
Sayfa 422Kitabı okudu
Savaşı bir de savaşanlara sormak lazım.
Ne dersin Öteki Adam? Daha da ölmeyeyim mi? Caddelerde topallamaya devam mı edeyim? Başkalarıyla yan yana? Hepsinde aynı kayıtsız, korkunç çehre. Hepsinde laf dedin mi gırla, ama bir kerecik olsun evet demelerini iste, hepsi dut yemiş bülbüle döner. Eh ne çare, böyledir bu insanlar. Hem de korkaktırlar. Onlar bize ihanet ettiler. Biz daha küçücüktük, harplere girdiler. Biz biraz büyüdük, bize harplerden söz açtılar. Coşkundular. Onlar daima coşkundular. Biz daha da büyüyünce onlar bizim için de bir harp düşündüler. Sonra da bizi bu harbe yolladılar. Onlar coşkundular. Daima coşkundular. İçlerinden hiçbiri bize nereye gittiğimizi söylemedi. Hiçbiri bize cehenneme gidiyorsunuz demedi. Ne gezer, hiçbiri. Onlar marşlar çaldılar, Langemarck Zaferi'ni kutladılar. Divan -ı harpler kurdular, istila planları hazırladılar. Kahramanlıklar için şarkılar, madalyalar yaptılar. Böylesine coşkundular. Derken harp patladı. Bizi cepheye sürdüler. Bize hiçbir şey söylemediler. Yalnız, görelim sizi, dediler. Gösterin kendinizi yiğitler! Onlar bize bu şekilde ihanet ettiler. Kalleşçe ihanet ettiler. Şimdi onlar kapılarını kapamış, evlerinde oturuyorlar. Sayın müsteşar, sayın direktör, sayın yargıç, sayın başhekim. Şimdi bizi harbe gönderenler sanki onlar değil. Hayır, hiçbiri. Şimdi onların hepsi kapılarını kapamış, evlerinde oturuyorlar. Onlar kapılarını sımsıkı kapadılar. Bizler kapıların dışında kaldık.
Sayfa 109Kitabı okudu
Üç yıl harp ettik, yüz binlerce adam, hepimiz. Reisimiz sivil giyindi, havyar yedi. Üç yıl havyar. Geridekiler karlar altında kaldılar, ağızlarına step kumları doldu. Biz sıcak su kaşıkladık. Fakat şefin havyar yemesi gerekiyordu. Tam üç sene. Kafalarımızı kazıdılar. Boynumuzdan mı yoksa yalnız saçlarımızı mı, orasına pek bakılmıyordu. Kelleleri kesilenler en bahtiyarlarıydı zaten. Onlar hiç değilse boyuna havyar kaşıklamaktan kurtuluyorlardı.
Reklam
“Harp esnasında Türklerden korkmak gerekir, fakat bizler esire ve muhtaç olana şefkatliyizdir!”
Sayfa 159 - EVEREST YAYINLARI-84. BASIM-HAZİRAN 2023Kitabı okuyor
Ermeniler (...) ana babaları öldürülen yahut göçe zorlanan Türk çocuklarını toplayarak Ermeni yetimevlerinde Ermeni çocuğu olarak kaydediyorlardı. Bunlardan birincisi Ermeni Kilisesi’nin Kumkapı’da topladığı Türk çocuklarının bulunduğu yerdir. Bu durum karşısında Amerikalılar da Bebek’te Near East Relief Center (Yakın Doğu’ya Yardım Merkezi) adı altında bir müessese kurmuşlardı. Orada hangi çocukların Türk ve Müslüman, hangilerinin Ermeni olduğunu ayırt edeceklerdi. Çocuklara iyi muamele edilmesine rağmen birçok Türk çocuğu Ermeni olarak kaydedilmişti. Bu Bebek’teki müesseseyi tetkike Nakiye Hanım bizim tarafımızdan memur edilmişti. Fakat o da, Türk çocuklarının kayıtları harp esnasında yanmış yahut kaybolmuş olduğundan, bir şey yapmaya muvaffak olamayarak bu işten çekildi...
"Harp meydanlarında ordular kadar milletlerin felsefeleri de çarpışır."
Türk Milleti`nin memleketine tecavüz eden düşmanın bir tek tanesi bu toprak üzerinde kalmayınca ve gerekirse bu uğurda hepimiz Hasan Efendi gibi şehit olana kadar bu harp devam edecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın!
Sayfa 132 - EVEREST YAYINLARI-84. BASIM-HAZİRAN 2023Kitabı okuyor
Bir Hadis-i Kudsi’de: “Nefsine düşman ol. Çünkü o bana karşı düşmanlık ve harp ilan etmiştir.” buyuruluyor.
Sayfa 11 - Hakikat YayıncılıkKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.