Ama şehrin güzel günleri çoktan sona ermiş, eski görkem'i erimiş, gösterişi, parlaklığı tarihten bir yaprak olmuştu. Duvarlar yıkılıyor, boyalar dökülüyor, avluların taş döşemeleri çatlıyor, ara yolları otlar bürüyordu. Şehrin kadınları kara çarşaflı, peçeli hayaletler halinde, karanlık basmadan evlerine varmak için duvar diplerinden süzülerek kaldırımlarda telaşla yürürler, erkekler kahvelerin derme çatma peykeleri üzerinde, asma çardaklarında ya da çınar ağaçlarının gölgesinde sessizce otururlar ve yalnız günde 5 kez namaza çağıran müezzinin sesi ile yerlerinden kımıldarlardı. Geceleyin İstanbul, Haliç'in ötesinde ölü bir silüetten ibaret kalır ve bunun ardından Türkler, Doğu'nun sonsuz sessizliğine bürünmüş olarak uyurlardı. Oysa, bugünün şehri Beyoğlu, pırıl pırıl ışıklarıyla bir deniz kızı gibi, öbür kıyıdan insanı çekerdi. Tavernalar'ın sıralandığı kalabalık rıhtımlarından başlayan baş döndürücü yokuşlar, İtalyan stilini andıran dar ve yüksek binaların uçurumları arasında yukarılara doğru tırmanırdı. Yer, yer, çift kanatlı, gösterişli bahçe kapıları ya bir konsolosluk avlusuna ya da zengin bir tüccarın güzel konağını açılırdı. Bu konakların bahçeleri çoğu zaman kat kat, Boğaz kıyılarına kadar inerdi. Sözde batı zarifliği ve havası ile Levantenliğin bayağılığını birleştirmiş olan Beyoğlu, kendini çağdaşlığın örneği sayarak böbürlenirdi.
Sayfa 30 - Altın Kitaplar YayıneviKitabı okudu
Bu kalabalıkta bu tenhalık Sevgilim, bütün sözlerimi  Mazlumların rüyasından seçtim ben.  Budur, düşünmeden bildiğim  Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Reklam
Yazarı Olduğum Gerçek Hayatlar İsimli Kitaptan Bir Makale
Evet günlerden yine bir bayram arifesi, bayramlar as- lında çocukların bayramıdır. Ama hangi çocukların? Aslın- da bugün bayram arifesiydi her zamanki gibi uyanıp güne mutlu başlamak isterdik ama bugün bize sanki mutluluk biraz uzaktı. Yarın bayramdı. Yuva bahçesinden baktığı- mızda insanları bir telaş sarmış, bizde de bilmediğimiz
Sayfa 20 - Gece KitaplığıKitabı okudu
Sevgilim, bütün sözlerimi Mazlumların rüyasından seçtim ben. Budur, düşünmeden bildiğim Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Ahfeş'in Keçisi
ahfeş, arap gramerinin en büyük âlimlerinden üç ayrı kişinin adıdır: ebül-hasan sait b. mesade, ebül-hattab abdülhamit ve ali b. süleyman. bunların her üçü de yaptıkları çalışmalarıyla arapçaya büyük hizmetlerde bulunmuşlar, ancak içlerinden birinin adı, bu çal-ışmalarından dolayı değil; çalışma sisteminden dolayı ibretle anıla gelmiştir. ahfeş
Kitabın 6.Bölümü
Sen olsan kendimi bu kadar didiklememe kızardın kesin. “Bu kadar düşünme allasen, biraz sürüklen” derdin. “Bakalım su seni nereye taşıyacak, bir dur, çırpınma artık” derdin. Hiç şüphesiz hak verirdim sana ama durmanın, yani öylece durmanın, kendini suyun üzerine sırtüstü bırakmanın hiç de kolay olmadığını bilirdim, denemişliğim ve dibi boylamışlığım çoktu. Oysa artık bir limana sürüklenmek istiyorum, Deniz. Kök salmak istiyorum. Bir yerde ya da birinin yanında biraz olsun kalabileceğime inanmak istiyorum. En azından kafamın içinde bazı şeylerin akmadan öylece kalabildiği, dışarıda son sürat değişen manzaraya inat, içeride, bazen çok derinde, kaçıp sakinlediğim bir bahçe bulmak istiyorum. Zamanın gülünç bir detaya dönüştüğü o bahçede, ağaçların bilgeliğine falan ulaşmak istiyorum. Kayaların, dağların, denizin ne olsa sarsılmayacak gibi görünen bütünlüğüne kavuşmak. Yalnızlığın o kadar da yalnız bir şey olmadığı, tek başına da olsan evrendeki her şeyin bir parçası olduğunu önlenemez şekilde hissettiğin, bir ağacın gövdesi neyse, benim de tam olarak o olduğumu, o kadar olduğumu, daha fazlası olmadığımı iyi bildiğim bir bahçe. O bahçeyle buluşmayı bekliyorum hevesle. Bu şeyden inip durmak istiyorum. B noktasını unutmak, A noktasını da unutmak ve indiğim yerde kendimle buluşmak. Bir bahçeye kavuşmayı beklemek, Deniz, ne tuhaf şey.
Reklam
1,000 öğeden 401 ile 410 arasındakiler gösteriliyor.