Çekmece; içerisinde, hayatın içinden, acılar, hüzünler, mücadeleler, ayrılık, ölüm, doğum... Kısaca hayata dair 11 öykü barındırıyor.
Hepimizin kendimize sakladığımız, kimseyi söylemek istemediğimiz, ya da söyleyemediğimiz olaylar vardır. Tıpkı kilitli çekmeceler gibi, onlar da kilitli anılar arasında yerlerini alıyorlar.
Çekmece deyince aklınıza neler gelir?
İçerisinde neler neler gizler çekmeceler...
Tıpkı insanlar gibi...
Orada korkularımız, mutluluklarımız, acılarımız, sevinçlerimiz, hayal kırıklıklarımız, umutlarımız, başarılarımız, başarısızlıklarımız... Hepsi, kendine özel çekmecesindedir dolapların.
O kaza anında, sadece bir can almış olmadım, Cemal'in son insani tarafını da hiç ummadığı bir anda öldürdüm.
Geldiğimden beri kendime bile itiraf etmekte zorlandığım şeyi yüksek sesle konuşma ihtiyacı hissettim. Konuşmadıkça kendi kendime yok olmuyordu çünkü. Konuşacak kimse yoktu. Yazdım.
Düşündüm... Yalnızlık bir seçi mi yoksa bir sonuç mu? İlerledikçe çevrenizdekilerin sayısı azalabilir ama bu yalnızca sizi hedefinize bir adım daha yaklaştırır.
"İşyerine çocuklu kadın mı alınır? Hem hasta çocukla nasıl verimlilik sağlayabilir ki?"
Adli tıp uzmanı olarak geçirdiğim yıllar boyunca, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide yürüdüm. İşte şimdi otopsi masasında yatan bendim.
"Neden düşeriz bilir misin Hai yun? Yeniden ayağa kalkabildigimizi göstermek için!"
Çankırı, Kurşunlu'nun Yamören köyünden bir grup gencin Ankara'ya gurbete çalışmaya gidişlerini, yaşadıklarını anlatan bir 'köylü-emekçi' romanı.
Kulaksızın Mustafa, köy yerinde sevdalandığı Ayşe'yi Hocaların Hakkı'ya kaptırınca soluğu gurbette alır. Mustafa tipik bir köylüdür. Kurnaz, yeri geldiğinde hilekar, haset,
Mert Kadın Fatma
Aygır Fatma. Osman Cemal Kaygılı Roman 200 sayfa dorlion yayınları Mayıs 2021
.
2024 yılının ilk okuduğum romanı Osman Cemal Kaygılı'nin Aygır Fatma'sı oldu. Yazar 1890-1945 yılları arasında yaşamış, eserlerinde oluşturduğu karakterle tanınmış ve yazar dostlarından övgüler almıştır. Günlük yaşam ile konuşmaların uyumu eserlerinde yer almış karakterlerin çevreyle uyumunu büyük bir olgunlukla yakalamıştır.
Okur eserin adını gördüğünde kitaba mesafeli yaklaşabilir. Ancak eseri okuduğunda bu ismin anlamının çok farklı olduğunun ayırdına varır. Eserin geçtiği mekan İstanbul'dur. Yazar sizi semt semt dolaştırır. Yazıldığı dönemin semt özelliklerini ramazan eğlencelerini, tiyatro topluluklarını ve kimlerin kurulan çadırlarda rol kestiğini görür, o günleri yaşamış olursunuz. Eserimizin kahramanı Hasan bir bayram günü annesinin elinden tutarak bayram yerine gider. Paytonlar çocukları alarak şamatalarla Kâğıthane'ye götürür. Kağıthane de yapılan eğlencelerden sonra bayram yerine dönülür. Hasan Kendi yaşlarında ki 6 7 yaşındadır bir kızın yanına oturur. Bu kızı unutamayan Hasan yıllar sonra o kıza rastlar ve olaylar zinciri başlar. Hasan'ın aşklarının sıkça işlendiği romanda tek olumsuzluğun kurgudaki bazı boşlukların olduğunu söyleyebilirim.
1930' lu 40' li yılların sosyal yaşamını, dilini ve kişilik oluşumunu öğrenmek isterseniz öneririm. Türk sineması tadında, iyi okumalar dileğiyle...
.
Mevlanasız Roman
Kitabın arka kapağında yazan Mevlana ile tanışma ve onun şifalı sözleriyle devam cümle ile kitabın içeriği tamamen farklı … Kitapta Mevlana ile ilgili çok az bilgi var oda sadece mevlana türbesinin nasıl yapıldığı ile alakalı… ondan harici Cemal isminde bir şahsın yaşadıkları, Evelyn ve Mustafa isimli bir şahısların Konya tren seyahatleri ve özel hayatları ile ilgili konuşmaları geçmektedir … Kitapta ne Mevlanın atmosferine giremediğim gibi kitapta sıkıcı geldi… Allah kitapsız bırakmasın …
Marshall Yardımları, yardım mı?
Bir Köy Enstitülü olan yazarın yeni yanının çok güçlü yanı bu romanda ortaya çıktı.
Romanın olay örgüsü birbirini takip eden sıra sıra giden zincir gibidir. kısaca olay örgüsünü özetleyecek olursam:
Amerikan temsilcisi Ankara'da Türk-ABD iş birliğini ve dostluğunu (sözde) öğrenmek adına bir pilot proje yapmak ister. Proje için Kızılöz köyü
1980 darbesinin sonrasında Yedikule ve Bostancı semtleri arasında gel-gitlerle yaşananları anlatan kalabalık kadrolu çok sıcak,aşk dolu ama biraz hüzünlü bir Pınar Selek romanı Yolgeçen Hanı.
Zaman zaman Ermeni olaylari, varlık vergisi,Rum göçü gibi olaylara göndermelerle her kesimden insanın yaşadığı Yedikule 'yi canlı bir varlık gibi tasvir etmiş Selek. Romanın belki de ana karakteri diyebiliriz onun için. Türkü, Kürdü, Ermenisi, Yahudisi,Sağcısı-solcusu,okumusu, okumamışı ,kadını , erkeği, çocuğu, tesettürlüsü, fahişesi ile herkesin birbirini olduğu gibi kabul etmekte pek de zorlanmadığı bir dostluk romanı da diyebiliriz.
12 Eylül 'ün acıları, doksanlar devrimcilerinin sorunlari, yanlışları legalite-illegalite sorunları ,hayati anlamlandiramama, varoluş sorunları, kendini bulabilmek için çıkılan yolculuklar da romanı bir diğer konuları. Elif,Sema,Hasan,Rafi,Salih,Fiko gibi gençler Artin Usta,Eczacı Cemal,Gülcan, Hande gibi hayatin bütün zorluklarını yaşamış yetiskinlerin ellerini hep üzerlerinde hissederler. Asla yalnız değildirler. Asla çıkışsız değildirler.
Romanın çok lirik bir dili var. Başından sonuna bu dili korumuş yazar. Ancak bir süre sonra biraz baymaya başlıyor bu dil.Bir de bazı devrimci jargon sorunları var. Illegaliteden çıkmaya çalışan bir karakterin nedenleri çok ortaya konmamış. Biraz eksik kalmış.
Tüm bunlara rağmen çok sıcak bir roman. Ben de o karakterlerle bir süre Yedikule'de yaşadım.
