Sultan Yıldırım Bayezid'in altı tane şehzadesi vardı. Bunlar Emir Süleyman, Mehmed, İsa, Musa, Kasım ve Mustafa'ydı. Yıldırım Bayezid'in Ankara Savaşı'nda (1402) Timur'a yenilip esir edilmesinin ardından şehzadeleri birbirine düştü. Şehza delerin her biri savaş meydanını terk ederek firar etmişlerdir. Tarih kitaplarına göre Emir Süleyman savaş alanından Yıldırım Bayezid'in veziri Ali Paşa, Eyne Beğ Subaşı, Hasan Ağa ve diğer beylerin marifetiyle uzaklaştırılmıştır. Süleyman'ı alıp Rumeli yönüne gitmişlerdir. Çelebi Mehmed ise Amasya sancağına geri dönmüştür. Diğer şehzadeler İsa ve Musa ise Karasi ili bölgesinde birbirleriyle mücadeleye başlamışlardır. Bu dönem, Anadolu'nun büyük bir kaos içerisine düştüğü ve Osmanlı Devleti'nin yıkılmanın eşiğine geldiği kritik bir dönem olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
Sayfa 71 - SELENGE YAYINLARIKitabı okudu
“Unutma, Emir Ağa. Canavar filan yok; hava da harika.” Kafasından neler geçtiğini çoğu zaman kesinlikle bilmediğim bu çocuk nasıl oluyor da beni açık bir kitap gibi okuyabiliyordu? …İlkokul birinci sınıf kitabımı bile okuyamayan o Hasan, beni rahat rahat okuyordu. Bu biraz rahatsız ediciydi, ama ne zaman neye gereksindiğini bilen birine sahip olmak, aynı zamanda rahatlatıcıydı da.
Reklam
Yılmaz Güney/Kürt İdris/Dündar Kılıç ne hikaye ama
"Yılmaz Güney, Şöhretler'e gelir, kumar oynardı. Feci kumarbazdı. Şöhretler'de üttü müydü parayı, tutar garsonlara dağıtırdı. Ne yapılacağı önceden kestirilemezdi. Şöhretler'in patronu Kürt İdris. Yılmaz'ın bu halleri İdris Ağa'nın dikkatini çekiyor. Onun kim olduğunu bir türlü hatırlayamıyor. 'Ben bu adamı
Berken DönerKitabı okudu
Şeey :/
Sultan Murat 1635 sonbaharında Revan zaferi ile İstanbul’a girmeden önce kaymakam Bayram Paşaya kendi elyazısıyla gizli bir emir gönderdi. Hattı hümayun, sarayda Kafes’te bulunan I.Ahmet’in (1603-1617) oğulları Şehzade Bayezid, Kasım ve Süleyman’ın katlini emrediyordu. Şehzadeler 25 yaş civarında, yetişmiş delikanlılardı. İranlara karşı kazanılmış ilk büyük zaferin sahibi genç padişah için İstanbul’da yedi gün yedi gece şenlik ilan olundu. “Halk-i alem ‘iş ü ‘işrete” kendini vermiş, tüm İstanbul halkı bayram yaparken kaymakam paşa uğursuz emri yerine getirmek için padişahın yakın adamı Bostancıbaşı Duçe Ahmet Ağa ile şehzadeleri bir bahaneyle kafesten çıkarıp boğdular. Onların yalvarmaları, celladın kemendine karşı boğuşmaları yürekleri parçaladı, idamı icra edenler dahil, kimse gözyaşlarını tutamadı. Sultan I.Ahmet’in evladından Hasan da hayatını kaybetti. Sultan I.Ahmet’in oğullarından yalnız bir kişi, Şehzade İbrahim kaldı.
Sayfa 225 - IV.Murat kardeşlerini katlederKitabı okudu
Sultan II. Mahmud'la Kafkasyalı Şapsıh Çerkes kabilesinden cariye Pertevniyal'in oğludur. Döneminde ve daha sonra halk arasında Sultan Aziz olarak ünlenmiştir. 15 yıllık saltanatında siyasal ve ekonomik buhranlar yaşanmış, Batıya açılışın getirdiği lüks ve sefahat yaygınlaşmış, padişahın Mısır'a ve Avrupa'ya yaptığı gezilerin
Sayfa 504 - 32- Sultan AbdülazizKitabı okudu
Kabil’e varınca, Hasan’m eve taşınmaya niyeti olmadığını öğrendim. “Peki ama, bütün odalar boş, Hasan can,” dedim. “Kimse gelip o odalara yerleşmeyecek ki.” Ama kabul etmedi. Bunun bir ihtiram, bir saygı meselesi olduğunu söyledi. Ferzane’yle birlikte eşyalarını arka bahçedeki müştemilata, Hasan’ın doğduğu kulübeye taşıdılar. Üst kattaki konuk odalanndan birine yerleşmeleri için yalvardım, ama Hasan dinlemedi bile. “Emir Ağa ne der sonra?” dedi. “Savaştan sonra Kabil’e dönüp de eve, onun evine yayıldığımı görünce, ne der?” Babanın yasına hürmeten, kırk gün boyunca siyahlar giydi.
Sayfa 212Kitabı okudu
Reklam
İpi saldım; bıraktım uçurtmam daha da yükselsin. Sağa sola salınarak mavi uçurtmayı geçti. Pozisyonumu aldım, hazırlandım. Mavi uçurtma başının belada olduğunu anlamıştı. Kıskacımdan kurtulmak için umutsuzca debelendi, ama izin vermedim. Yerimi korudum. Kalabalık, sonun yaklaştığım hissetmişti. “Kes onu! Kes onu!” haykırışları güçlendi; gladyatörlere, “Öldür onu! Öldür onu!” diye bağıran Romalılara ben-ziyorlardı. “Az kaldı, Emir Ağa! Az kaldı!” diye haybrıyordu Hasan soluk soluğa. Sonra, o an geldi. Gözlerimi kapadım, ipi tutan elimi hafifçe gevşettim. Rüzgânn sürüklediği sicim parmaklarımı bir kez daha kesti. Ve sonra… Anlamak için kalabalığın kükreyişini duymam gerekmiyordu. Görmem de gerekmiyordu. Hasan çığlık çığlığa bağırarak kollarım boynuma doladı. “Bravo! Bravo, Emir Ağa!”
#1000Kitap
Son zamanlarda sık sık rüya görüyorum,Emir Ağa.Kimisi tam bir kâbus; örneğin, çimleri kan kırmızı bir futbol sahasında asılmış p, çürüyen cesetler. Soluk soluğa,ter içinde uyanıyorum. Ama genellikle güzel düşler görüyor,bunun için de Allah'a şükrediyorum.Rahim Han Efendi'nin sağlığına kavuştuğunu görüyorum. Oğlumun büyüyüp iyi bir insan olduğunu, özgür ve önemli biri olduğunu görüyorum. Lale'lerin Kâbil sokaklarını yeniden doldurduğunu,çayhanelerden rubab müziği yayıldığını, uçurtmaların gökyüzünde süzüldüğünü. Ve senin bir gün Kâbil'e,çocukluğunun yurduna döndüğünü görüyorum.Bunu yaparsan,eski ve sadık bir dostun seni beklediğini göreceksin. Allah her zaman yanında olsun. Hasan
Bende peşinden girdim birlikte yüzdük Ama sen yüzme bilmesinki hasan güldü Eh bu bir rüya Emir ağa her şeyi yapabilirsin.
Bana döndü. Saçsız kafasından birkaç ter damlası yuvarlandı. "Sana hiç yalan söyler miyim, Emir Ağa?" Birden onunla azıcık oynamak istedim. "Bilmem. Söyler misin?" "Onun yerine pislik yemeyi yeğlerim," dedi, gücenmiş bir ifadeyle. "Gerçekten mi? Yapar mısın?" Şaşırmıştı: "Neyi yapar mıyım?" "İstersem pislik yer misin?" diye sordum. Gaddarlık ettiğimin farkındaydım; bilmediği bir sözcükle karşılaştığı zaman, onunla alay ettiğim gibi. Ama Hasan'la dalga geçmenin büyüleyici bir yanı vardı, hastalıklı bir zevk. Böceklere eziyet ederken hissettiğimiz türden. Tek farkı, şimdi onun karınca benim de büyüteci tutan kişi olmamdı.
Reklam
"Emir Ağa?" diye fisıldadı Hasan. "Ne?" "Cumhuriyet ne demek?" Omuz silktim. "Bilmiyorum." "Emir Ağa? " "Evet? " "Cumhuriyet demek, babamla ben gitmek zorundayız mı demek?!!!!
214 sayfadan oluşan "Yaban" adlı roman, Çanakkale Cephesi'nde kolunu kaybederek gazi olan subay Ahmet Celal'in Porsuk Çayı yakınlarında bir köyde geçirdiği zaman dilimini konu alıyor. Ahmet Celal'in notlarından oluşan bir defter üzerinden kurgulanan eser, oldukça akıcı bir şekilde ilerliyor. Romanda Ahmet Celal'e emir eri Mehmet Ali, Zeynep Kadın, Salih Ağa, Bekir Çavuş, İsmail, Emine, Süleyman ve Hasan gibi köy halkından yan karakterler eşlik ediyor. Oldukça sade bir Türkçe ile yazılan eserde, yer yer günümüz Türkçesinde pek kullanılmayan kelimeler de yer alıyor. Bu kelimeler, okurun metni anlamasına engel olmuyor ancak yine de bu sözcüklerin günümüz Türkçesindeki karşılıkları parantez içinde belirtiliyor. Ayrıca kitabın başında Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Anadolu Mezalimini Tahkik Komisyonu ile çalıştığı döneme ait bir fotoğrafı, "Yaban" adlı eserin Osmanlı Türkçesiyle yazılmış orijinal bir sayfası ve yazarın "Yaban"a gelen haksız eleştirilere karşı ikinci baskı vesilesiyle kaleme aldığı bir bölüm bulunuyor.
Durduğum yerden bile, Hasan'ın gözlerine sızan korkuyu görebiliyordum, ama o başını salladı. "Emir Ağa turnuvayı kazandı, ben de bu uçurtmayı onun için yakaladım. Bu onun uçurtması." "Ne kadar da sadık bir Hazara. Bir köpek kadar sadık," dedi Assef. Kemal'in gülüşü tiz, korku doluydu. "Ama kendini onun için kurban etmeden önce, bir düşün: Aynı şeyi o senin için yapar mıydı? Konukları olduğu zaman seni neden çağırmadığını hiç mi merak etmedin? Neden seninle bir tek yalnızken oynadığını? Nedenini söyleyeyim, Hazara. Çünkü sen onun için yalnızca çirkin bir köpek yavrususun. Sıkıldığı zaman oynayabileceği, kızınca da tekmeleyebileceği bir şey. Kendini kandırma."
Sonra, çığlığımı duydum; renkler ve sesler geri geldi, her şey canlandı, güzelleşti. Boştaki kolumu Hasan'ın omzuna doladım, olduğumuz yerde zıplamaya başladık; gülüyor, ağlıyorduk. "Kazandın, Emir Ağa, kazandın!"
Resim