Öyle ki, bu insanlara sorulsa: "Senin hayattan gayen nedir? Zengin mi olacaksın, emekli olup rahat etmek mi istiyorsun? Malın, mülkün, villan, sayfiyen mi olacak, yazlığın mı olacak?" Cevabı: "Hayır benim gayem Allah yolunda hizmet, o yolda, insanı dine, Resulullah'ın aşkına götüren o yolda şehid olmak, emellerimin zirve noktasıdır." olacaktı... Ve bu fiilen de vuku buldu. Hasanül Benna vurularak şehid oldu. Merhum, şehadetten bahsederken, sesini yükseltir ve sanki: "Çocuklar siz de bunu dileyin; gençler, makamların en yücesi budur." demek isterdi. Bu sırada başka âlemlere gider gibi olurdu.
Sayfa 292Kitabı okudu
Hasanül Benna 1949'da, Kahire'de vefat etti. Altı kurşunla vuruldu. Yaralarından kanlar akarak şehid oldu. Ben o sırada Medine-i Münevvere'de idim. Vefatını işittiğim günkü kadar, anamın babamın vefatlarında üzülmedim desem caizdir. Çünkü onlar yalnız benim anam babamdı. Şehid Benna ise milyonlarca gencin manevî babasıydı. Vefatını işittiğim gün, ruhu için bir hatime başlamıştım. Bitirince, bir gece yatsı namazından sonra, Ravza-i Mutahhara'da hatimi ruhuna gönderdim; mahzun ve mükedder, ağlayarak evime geldim.
Sayfa 274Kitabı okudu
Reklam
Hasanül Benna şu sözleri de ekledi: "Şıh Süleyman Nedvî'den işitmiştim. Şöyle demişti: Biz Hindistan'da hilâfetin kaldırıldığı haberini aldığımız gün, her Müslüman ailede matem tutuldu. Hindistan Müslümanlarının hilafete bakışı, sevgisi ve verdiği önem bambaşkadır... "İslâm dünyası, bütün Müslümanlar, hilâfetin kaldırıldığı gün, küçük yaşında, babası ölmüş de yetim kalmış çocuklar gibi olduk..." Bunları söyleyen üstadın mendilini çıkarıp göz yaşlarını sildiğini gördüm... Türkiye'deki Müslümanları, "Hilâfetin önemi yoktur, müslümanlara faydası olmaz, zaten öteki Müslümanlar Osmanlı halifesini dinlemiyorlardı." diyenler nerede; hiç görmediği İstanbul'da yok edilen hilâfet makamı için Medine'de, Hindistan'da göz yaşı döken, hâlis Müslümanlar nerede!..
Sayfa 265Kitabı okudu
1944 yılında hükümet, üstadın konferans vermesini, gençlerle toplu sohbetler yapmasını yasakladı. Amerikalılar, İngilizler, "Hasanül Benna'nın uyandırdığı hareket, bizim gayelerimize karşı bir cereyan uyandırıyor. Bizim kültür aşılama propagandalarımız için bir parazit yapıyor. Susturulmalıdır.” demişler.
Sayfa 255Kitabı okudu
Hasanül Benna'nın Vurulması
... Akşam namazını kıldıktan sonra, cemiyetten ayrıldık. Arabamız yok. Bir taksi ile evimize gideceğiz. Şâri-i Melike Nazlı, Melike Nazlı Caddesi, büyük işlek cadde... Fakat akşamla yatsı arası, en kalabalık zamanda, cadde bomboş, kimseler yok. Tamirat var diye caddenin elektriği kesilmiş. Bekleriz bekleriz taksi geçmez,... Biz böyle beklerken, bir jip geldi. Jipten birileri indi. Geldiler, Hasanül Benna'ya altı kurşun sıktılar, yine binip gittiler. Üstat düştüğü yerden bana sordu: "Arabanın numarasını alabildin mi?" "Karanlıktı alamadım" dedim. Ayağa kalktı. "Şurada bir sağlık merkezi olacaktı, oraya gidelim." dedi. Hızlı hızlı yürüdü. Adeta koşuyordu. Bir taraftan da kanı pantalonundan yere damlıyordu... Sağlık merkezine vardık. Kimse yok. Elektrik kesik, bu gece hastahane çalışmayacak diye, herkesi göndermişler. Yalnız bir bekçi var. ... Ben telâşla, çaresizlik içinde sağa sola koşuşturdum. Kimseyi bulamadım. Üstad kan kaybediyordu. Bana şunları söyledi: "Muhammed, ben yolcuyum, elhamdulillah... Bugüne kadar ne diyorduk? Şiarımız, neşîdemiz ne idi? Gayemiz Allah'tır; liderimiz Peygamber-i Zişan'dır; anayasamız Kur'an'dır; yolumuz Allah yolunda çalışmak, cihad etmektir; en büyük emelimiz Allah yolunda şehid düşmektir... "Ben emelime erdim, elhamdulillah. Ben gidiyorum Kardeşlerime selâm söyle. Ben fani bir insanım fani ömrüm bitiyor. Allah bakidir; Muhammed Mustafa'nın nübüvveti kıyamete kadar bakidir; davamız bakidir. Üzülmesinler. Üstadımızı kaybettik diye, sakın ye'se düşmesinler. Dava bakîdir..."
Sayfa 281 - Kaynak Yayınları - 6. Baskı (2010)Kitabı okudu
Hasanül Benna 1949'da, Kahire'de vefat etti. Altı kurşunla vuruldu. Yaralarından kanlar akarak şehid oldu. Ben o sırada Medine-i Münevvere'de idim. Vefatını işittiğim günkü kadar, anamın babamın vefatlarında üzülmedim desem caizdir. Çünkü onlar yalnız benim anam babamdı. Şehid Benna ise milyonlarca gencin manevî babasıydı. Vefatını işittiğim gün, ruhu için bir hatime başlamıştım. Bitirince, bir gece yatsı namazından sonra, Ravza-i Mutahhara'da hatimi ruhuna gönderdim; mahzun ve mükedder, ağlayarak evime geldim.
Sayfa 274 - Kaynak Yayınları - 6. Baskı (2010)Kitabı okudu
Reklam
Musafa Sabri Efendi ile Hasanül Benna ilk defa, tanışıp konuşuyorlardı. Tarih 1943 senesiydi...
Sayfa 101 - Kaynak Yayınları - 6. Baskı (2010)Kitabı okudu
Hasan’ül Benna hakkında..
Hasan’ül Benna’nın gençlere alâkası ve onlara tesiri, Mısır’la sınırlı kalmadı.Risaleleri yayıldı, dağıldı.Hareketinin güzelliği, samimileri herkese misal oldu.
Sayfa 235 - Kaynak yayınlarıKitabı okudu
“Bu dünya fanidir.Ömürler, muayyendir, mahduttur.Bu yol Allah’a giden yoldur.Bu yolda bir kimseyi kazanabilmenin fazileti, her kıymetten yücedir.” |Hasan’ül Benna
Sayfa 255 - Kaynak yayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Bugün Hasanül Benna, yarın başka bir Benna; Benna'lar ve diğerleri gelecektir... Bu gençler, İnşaAllah, birer Hasanül Benna olacaklar..."
Sayfa 235Kitabı okudu
"Gaye, Kur'an-ı Kerim'i böyle kuvvetli (yıldırım çarpmış gibi) duygular, heyecanlar, aşklar duyacak şekilde okumak, anlamak, sevmektir..." Hasanül Benna
Sayfa 259Kitabı okudu
Hasanül Benna merhumda gördüğüm hususiyetlerden biri daima mütevazi ve mütebessim olmasıydı. Yüzünden şefkat ve tebessüm alameti hiç eksik olmazdı. Ayni anda bir diğer özelliği, gösterdiği samimi alaka idi. Bu çok samimi, saf ve içten gelen bir alakaydi. Sizi hemen kardeş olarak benimser, sever, ilgilenirdi.
Sayfa 259
Yusuf; "O (Hasanül Benna), davasının adamı gönül avcısıdır. .. O, benim Mısır'da gördüğüm tek insandır; bu kadar hoca içinde, tanıştığım Mısırlıların arasında, gönlümü en çok o fethetti. "
Sayfa 250
Hasan El-Benna'nın Vurulması
...Akşam namazını kıldıktan sonra, cemiyetten ayrıldık. Arabamız yok. Bir taksi ile evimize gideceğiz. Şâri-i Melîke Nazlı, Melike Nazlı caddesi, büyük işlek cedde... Fakat akşamla yatsı arası, en kalabalık zamanda, cadde bomboş, kimseler yok. Tamirat var diye caddenin elektiriği kesilmiş. Bekleriz bekleriz taksi geçmez... Biz böyle bekerken, bir jip geldi. Jipten birirleri indi. Geldiler, Hasanül Benna'ya altı kurşun sıktılar, yine binip gittiler. Üstad düştüğü yerden bana sordu: "Arabanın numarasını alabildin mi" "Karanlıktı alamadım" dedim. Ayağa kalktı. "Şurada bir sağlık merkezi olacaktı, oraya gidelim." dedi. Hızlı hızlı yürüdü. Adeta koşuyordu. Bir taraftan da kanı pantalonundan yere damlıyordu... Sağlık merkezine vardık. Kimse yok. Elektirik kesik, bu gece hastahane çalışmayacak diye, herkesi göndermişler. Yalnız bir bekçi var. Ben telâşla, çaresizlik içinde sağa sola koşturdum. Kimseyi bulamadım. Üstad kan kaybediyordu.... ... Neden sonra tabibler geldiler. Elektirik geldi. Baktılar. Aralarında şöyle konuşuyorlardı: "Adamcağız ölsün diye ihmal edilmiş. Kan verilseymiş yaşarmış. Kurşunların hiçbiri öldürecek yerlere gelmemiş. Kan kaybından ölmüş..."
Sayfa 281
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.