Rus klasiklerini okurken fark ettim de aslında çoğumuz Rus roman karakteri gibi yaşıyoruz. Yoksul, mutsuz ve hasta. Üstelik palto alabilmek için aylarca çalışmamız gerekiyor.
Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın
Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı
Hayatı boyunca kitap okumayı çok sevdi ve yaşadığı müddetçe 4.000’ne yakın kitap okudu Atatürk. Çocukken babasının yokluğunu dolduran ve çektiği yoksulluktan kurtaran şey yine kitaplardı. Durmadan tarih kitapları okur ve olayları anlamlandırmaya çalışırdı. Kız kardeşi Makbule Atadan hatıralarında
yaşlı bi hasta geldi, söylenenleri uygulamamıs sigarayı kesmemis diyet yapmamış, yanındaki kadını eşi sandık meğerse kızı imiş o bakıyormus, yazık kadın nerdeyse babası yaşında görünüyordu.
gamsız insan yaşlanmaz arkadaşlar, yaşlandırır..
Kısacık bir vaktinizi alsam ?, Hadi bir soluklanalım..
Evlendiğinde eşine doğru yolu gösterip onu eğitmek esasen kadının değil erkeğin görevidir. Zira erkekler Kur'an'da "Kavvam" olarak zikredilirler. Bu hem koruyup gözeten, hem de dinen baskın olarak doğruyu güzellikle öğreten demektir.
Yahudi yahut Hristiyan kadınla evlenme ruhsatının erkeğe veriliş sebebi de budur. Bu yüzden hanımlar; "Evlenirken ben nasılsa bu adamı düzeltirim" demeyin. "Bu adam bana neler öğretebilir" deyin.
Toplumda "ben onu düzeltirim" diyen hanımların çoğunlukla geldiği son noktayı görüyoruz.
Kendinizden olgun olmayan bir erkekle uğraşmayın, kocanız sizden olgun ve yol gösterici olsun. Yoksa kendinizi hasta, yıllarınızı heba edersiniz..
Sevgiler..