Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Daha ucuz et üretmek için birçok hayvan oldukça kötü koşullarda ve bir arada üretilmektedir. Bu alanlar, hastalık yapan mikroorganizmaların yayılması için mükemmel uygunluğa sahip, temiz olmayan bölgelerdir. Doğal olarak bu hayvanlarda herhangi bir enfeksiyon görülme riski yüksek olduğundan hayvanların yemlerine antibiyotik karıştırmak enteresan bir gelenek halini almıştır. Bu sayede hayvanlar, kesilene kadar, yaşadıkları kötü şartlarda hayatta kalmayı başarabilmektedirler.Her ne kadar, Avrupa Birliği, antibiyotiklerin hayvan yemlerinde kullanılmasının önüne geçmek için çok çeşitli önlemler alsa da bu kontrollerin ne derece sağlıklı yapılabildiği gerçekten merak konusudur.
Sokrates, ruhun ölümsüzlüğünü, ruhun hastalığının (günahın) ruhu yok etmedeki güçsüzlüğüyle kanıtlıyordu. Aynı şekilde, insanın sonsuzluğu, umutsuzluğun ben'i yok etme güçsüzlüğüyle, umutsuzluğun bu acımasız çelişkisiyle kanıtlanabilir, içimizde sonsuzluk olmadan umutsuzluğa düşemeyiz; ama eğer umutsuzluk ben'i yok edebilseydi o zaman umutsuzluk da olmazdı.
"Kendini bomboş hissediyordu; hissiz bir kabuktu. Dokunduğu her şeye ölüm ve acı getiriyordu. Tüm evrene yayılabilecek salgın bir hastalık gibiydi bu.
Yaşlıların bilgeliğini, sayısız hayat tecrübesinin toplamını hissedebiliyordu. Sanki içinde kıkırdayıp ellerini ovuşturan biri vardı."
Yalnızca kafalarımıza mevcut bir ideolojinin şırınga edilmesi olmayan, bir anlamı olan ve bize kendimizi de sorgulatan militan bir eylemle bağlantı kurabileceğimiz bir yer günümüzde varsa, bunun hastalık sorunu olduğu kesin.
Bir çocuk doğduğunda onun kaderini söyletmek üzere kâhin çağrılır. Aynı şekilde hastalıklarda da çağrılırlar. Sonra ilahilerini söyler ve bunun tabii bir hastalık mı, yoksa cadıların işi mi olduğunu belirlerler..
“Yunan mitolojisindeki Pandora’nın kutusu hikayesini bilirsin. Açılmaması gereken kutu açılır açılmaz hastalık, keder, kıskançlık, açgözlülük, şüphe, ihanet, açlık ve kin gibi aklı gelebilecek her türlü kötülük ve uğursuzluk kutudan sürünerek kaçmış, gökyüzünü kaplayarak uçup gitmiş. Bundan sonra, insanlar ne yazık ki sonsuza kadar sefalet içinde acı çekip kıvranmak zorunda kalmış. Ancak kutunun köşesinde haşhaş tanesi kadar küçük, parıldayan bir taş kalmış ve taşın üzerine belli belirsiz ‘umut’ kelimesi yazılıymış.”
Yaşadığım her şeyin benim yüzümden başıma geldiğine dair sarsılmaz bir inancım var. Bu konuda kendime en küçük bir haklılık payı bırakmıyorum. Hastalık derecesinde bir güvensizlik biçimi bu. Kendine kurban gözüyle bakmak. Her bıçağa boynunu uzatmak.
Erkek, kadının temel maddi ihtiyaçlarını karşılamakla mükellef olduğu gibi onun ruhi
durumunu ve psikolojisini olumsuz etkileyecek davranışlardan da uzak durmalıdır. Kadınlar yaratılış olarak erkeklere nispetle daha hassas ve daha duygusaldırlar. Erkeğe göre önemsiz olan herhangi bir konu onlara göre çok önemli telakki edilebilir. Bu açıdan erkek kadının gönlünü ve duygularını sürekli göz önünde bulundurmalı, onun kalbini kıracak ve manevi dünyasını yıkacak söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Evlilik öncesi kendisine hayat arkadaşı olacak insanı görüp de beğenen ancak daha sonra kadının güzelliğini diline dolayıp onu çirkinlikle itham eden ve kadını aşağılayan bir erkek son derece çirkin bir davranış ortaya koymuş olur. Kadının elinde olmayan hastalık, özel hâl ve gebelik gibi durumlardan ötürü tabii güzelliği zaman zaman gölgelenebilir. Bu türlü durumlarda erkek kadına pozitif yaklaşmalı, ona ruhen destek vermelidir. Aksi halde kadının iç dünyasında ciddi yıkımlar söz konusu olur. Herkesin simasını şekillendiren Allah...