Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
EVLİLİK ÜZERİNE 200.000 Yıldır Çözülemeyen Problem Evlilik, en genel tabiriyle, kanun karşısında dinen ve kültürel adetlere uygun biçimde yuva kurmak isteyen kişilerin birleşmesidir. Elimize ulaşan kanıtlara göre bilinen ilk evlilik milattan önce 2350’li yıllara kadar uzanır. Şahsi tahminim ise boşanmalarında aynı tarihte bulunduğu hatta belki
The Scream 1893
Norveçli ekspresyonist ressam Edvard Munch, Oslo'da eğitim aldıktan sonra belirli aralıklarla Almanya, İtalya ve Fransa'da yaşadı. Gauguin ve Van Gogh'dan etkilendi; hatta kendinin de en az onlar kadar hastalıklı bir mantığa sahip olduğunu kabul etti. Aslında bu Munch'un sanat hayatına önemli bir katkı sağlayarak eserlerini hayat, aşk ve ölüm arasında dolanan bir üçgende vermesine neden oldu. Çizgileri ve renkleri birbirinin içine geçirerek kullanmasıyla dikkat çekti. İlk dönem eserleri daha karamsar olmasına rağmen yaşamının sonuna doğru yaptığı tablolarda, bu kötümserliğin yerini mutluluk ve umudun aldığı açıkça görülür. En önemli tablosu 'Çığlık', korkan, umutsuz ve karamsar bir insanın yüzüne verdiği ifadedeki mükemmelliğiyle dikkat çeker. Doğanın çığlığı olarak da anılan eserde ressam, gün batımı esnasında, trabzanlara yaslanmış insanın, doğanın sesini duyduğu andaki ifadesini resmeder.
Reklam
Hiç tanımadığım, tanımayı dilemediğim ve ihtiyaç duymadığım yüzlerin gözlerine bakıyorsun gün boyu. Ya bir de gülümsüyorsan? Hastalıklı bir aşk benimkisi. Gülüşünü bana saklamak zorunda olduğuna inandığım, bunun mümkün olmadığını bildiğim ama inandığım. Tıpkı küçükken tanrının eğer beni duyuyorsa masa üzerine koyduğum bardağı oynatmasını
arada yaşanması gereken ne kaldı ki, cümleler senli olsun? hiçbir şey için çok geç değil derken bile geç kalmışlığın izlerini taşıyorsun tiz sesinde ölmeyi dileyeceksin ama kalabalık olduğu için içinden söylemek zorunda kalacaksın. şimdi diyorum; iki sokak aşağı koşsan ciğerlerin iflasın dibinden sövüp duracak sana. eğer bir şey kaldıysa sevgilim
Düşünmek düşündürüyor..!
Tanrının kendi iç savaşı uğruna, insanların hesaplaşması bir türlü bitmiyor. Aşk denen hastalıklı duygu tanrının lütfu mu yoksa şeytanın son oyunumu karar veremedim. Sizce?
‘Melankoli’ ise, daha çok, hastalıklı bir durumun ürünüdür. Kelime anlamı ‘kara sevda’dır; ancak ‘kara sevda’ya benzer yönleri olduğu gibi, farklı yönleri de vardır. Psikolojik bir durum olan ‘melankoli’, bireyin çok yoğun hüzünleriyle beraber açığa çıkmaktadır. Bu iki kavram arasındaki benzerlik, ikisinin de hüznün derin ve tehlikeli boyutunu içlerinde barındırmasıdır. ‘Melâl’ ile ‘melankoli’ arasındaki fark ise, melankolinin vücuttaki çeşitli salgılara bağlı olarak oluşan fiziksel olaylarla bağlantılı olarak kabul edilmesidir. ‘Melankoli’ anlamı itibariyle de zaten ‘karasafra’ anlamındadır. ‘Melankoli’, karasevda ile arasında farklar olan, ancak aşk kavramının daha derin, daha ağır ve tehlikeli şekli, kişiyi aşkın derin hüznüyle sıkıntıya sokabilecek boyutu olarak görülmektedir. ‘Melâl’ duygusu ise, genel anlamda, hüznün ağır ve devamlı olma hâlidir. Ahmet Karakuş, MODERN TÜRK ŞİİRİNDE HÜZÜN VE MELÂL, Yüksek Lisans Tezi
Mehmet Emin Alperen Kılıç

Mehmet Emin Alperen Kılıç

@toprakvegokyuzu
·
21 Temmuz 2023 14:53
1400 yıl boyunca insanların düşünme ve ruh dünyalarını etkileyen ortaçağın dinbilim-ahlak, tıp kuramı, acedia/melankoli anlayışı, Aydınlanma Çağı'yla birlikte birdenbire ortadan kaybolmuştur. 1700 yıllarına değin kitapların, sözlüklerin, ansiklopedilerin önemli bölümlerini oluşturan acedia konuları üzerine, Diderot ve arkadaşlarının
Sayfa 155 - Say Kitap, 4. Baskı 2009, 3. BÖLÜM: ORTAÇAĞ'DA MELANKOLİ, ÖLÜMCÜL GÜNAH: ACEDİA/MELANKOLİ
182 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.