Öncelikle NFK’den bahsetmek gerekirse; 1940 öncesi NFK ile 1940 sonrası NFK iki ayrı kişiliktir ve neredeyse birbiriyle alakası yoktur. Mina Urgan da “Bir Dinozorun Anıları” adlı kitabında 1940 öncesi NFK ile yaşadığı anılardan bahsetmiş. Mina Urgan’ın tanıdığı NFK’yi, yine Mina Urgan’ın kaleminden biz de tanıyalım, bakalım
Öncelikle ahmet haldun terzioğlu kitapları gerçekten çok güzel hepsini severek okudum ve beğendim tarihi okuyucuya çok güzel anlatıyor ama tarih ve tasavvuf kitapları sanki yeterince ilgi görmüyor gibime geliyor insanlar bilinmeyen bir konuyu daha çok seviyorlar gibime geliyor yani bir meal ve siyer kitabı yada tarih kitabının diğer kitablara göre
“Heyhat! Yazmayı deneyen bir kadını
Kendini bilmez bir yaratık sayarlar,
Hiçbir erdem telafi edemez bu hatayı.
Cinsiyetimizi ve tarzımızı yanlış anlıyormuşuz.
Terbiye, moda, dans, kıyafet, oyun,
İşte bunları istemeliymişiz;
Yazmak ya da okumak ya da düşünmek ya da araştırmak,
Güzelliğimizi gölgeler, zamanımızı tüketirmiş,
Ve en güzel çağımızda
İnsanın enerjisini koruması açısından yanıldığını açıkça kabul etmesi ve bunu, hatayı savunmak adına boşa çaba göstermeden derhal yapması, çok daha basit ve oldukça etkili bir yöntemdir.
Bir zamanlar birileri bana insanın kendi cehenneminden daha iyi bir cennetin olmadığını söylemişti. Belki de bunu kendi vicdanım, işlediğim bir hatayı savunmak için ileri sürdüğüm gerekçeleri haklı çıkartmak adına söylemişti.
Ebû Mes'ud el-Ensârî el-Bedrî anlatıyor:
" Ben değnekle bir kölemi dövüyordum. Arkamdan bir ses 'Ebû Mes'ud! Ebû Mes'ûd!' diye bağırıyordu. Kızgınlığımdan sesini alamadım. Yaklaşınca bir de baktım ki Hz. Peygamber'i gördüm. Şunu söylüyordu: 'Ebû Mes'ûd! Şunu bil! Ebû Mes'ûd! Bilesin ki...' Ben hemen değneğimi elimden yere attım. O şöyle devam etti: 'Ebû Mes'ûd! Bilesin ki senin bu köleye gücünün yettiğinden çok daha fazla Allah'ın sana gücü yeter.' Bunun üzerine o köleye azad ettim ve Efendimiz tebessüm etti. " [Müslim, "Eyman", 34,35] Burada bahsedilen kişi sahâbidir. Allah Resûlü onu yaptığı şeyden dolayı kınamadı. Sadece: "Senin bu köleye gücünün yettiğinden çok fazla Allah'ın gücü sana yeter." diye uyardı. Bunun üzerine Ebû Mes'ûd: "Ya Resûlullah! Şöyle yaptığı için ben böyle davrandım." gibi sebepler öne sürmek yerine anında Allah Resulüne icabet etti ve teslimiyet gösterdi. Sahâbeyi sahâbe yapan en önemli vasıf budur. Hatayı savunmak, meseleyi ambalajlamak ve farklı bir seçimde sunmak yok. Ebû Mes'ûd'un bu örneği bizim için her zaman bir zemin olsun.