"Peki mutluluk ne? Ne de olsa arzular acı vericidir, öyle değil mi? Ve şurası açık ki mutluluk,
artık hiçbir arzu olmadığında, tek bir arzu olmadığında gelir, hiçbir...
Bugüne kadar mutluluğun önüne artı işareti koymak ne büyük hataymış, ne saçma bir önyargıymış;
mutlak mutluluğun önüne şüphesiz, eksi işaretini, ilahi eksiyi koymalıyız."
Şaşkın şaşkın homurdandığımı hatırlıyorum:
"Mutlak eksi -273"tür."
"Eksi 273, evet.
Biraz serin ama dorukta olduğumuzun kanıtı da bu değil mi zaten?"
Benim belam mesafesizliğimmiş. Hayatıma giren herkesi anası babası gibi sahiplenmem, herkese haddinden fazla fedakarlık göstermem tümüyle hataymış… Sınırım olmalıymış, haddimi yerimi bilmem gerekirmiş, yoksa ilk gözden çıkarılan ben olurmuşum…
Bir padişahın ay gibi güzel bir kızı vardı. Alem bu kızın aşıkları ve aşkından dolayı yollarını kaybedenlerle doluydu.
Fitne her zaman uyanıktı. Zira bu kızın yarı açık gözleri her zaman mestti. Yanağı kafur gibi beyazdı. Saçları misk gibi kokardı. Ab-ı hayatın dudağı dudaklarına susamıştı da ab-ı hayat bile kupkuru hale gelmişti. Zerre kadar
hataymış, hayale yaklaştık incir için
dünya böyle anlamsız üşüdüğü için
çıkarıyoruz üstümüzdeki insanı
dut ki sevmez insanı
yılgınlığı ipeğe düşer
uçurumu kocaman bir anlam bildik
hataymış
benim hatam mesafesizliğimmiş.
hayatıma giren herkesi sahiplenmem ve mütevazılıklarım tümüyle hataymış. sınırım olmalıymış, haddimi bilmem gerekirmiş ve insanlar hayal kırıklığıymış.insanlara insan gibi davrandığında ilk terk edilen ve gözden çıkarılan ben olurmuşum.
öğrendim
.
Hayatıma giren herkesi sahiplenmem ve mütevazılıklarım tümüyle hataymış. Sınırım olmalıymış, haddimi bilmem gerekirmiş ve insanlar hayal kırıklığıymış.İnsanlara insan gibi davrandığında ilk terk edilen ve gözden çıkarılan ben olurmuşum.
Benim belam mesafesizliğimmiş. Hayatıma giren herkesi anası babası gibi sahiplenmem, herkese haddinden fazla fedakârlık göstermem tümüyle hataymış. Sınırım olmalıymış, haddimi yerimi bilmem gerekirmiş yoksa ilk terk edilen, ilk gözden çıkarılan ben olurmuşum.
İnsanların hep iyi yönünü görmeye çalışmak, onlara genellikle tolerans göstermek, yardımcı olmaya çalışmak bir saatten sonra hataymış gibi geliyordu ona çünkü iyi olan bir şey iyi hissettirdi. Can Yücel'in dediği gibi almadan vermenin Allah'a mahsus olduğunu unutmuş olmalıydı.