kanla yıkanan gezegenlerin yörüngesinde başım dönüyor gözyaşlarım nasıl da ağır sağ kulağımda beyaz sol kulağımda siyah hâyal kırıklıklarım
Neden hep nefes nefese kalıyordu hayal kırıklıklarım?
Sayfa 8 - Kitapyurdu Doğrudan YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Olum çok fenaa
Neden hep nefes nefese kalıyordu hayal kırıklıklarım? Oysa yeterince idmanlıydım koşmak için, yine de bir kere olsun yetişemedim, bir kere olsun karşılayamadım kendimden beklediklerimi… Çok mu şey bekliyordum, yoksa beklediklerime çok mu yetersizdim? Bu gerçek bir soru da değildi gerçi; asıl cevap hangi avuntuyu bulacağımdı – sorulara verdiğim kaçamak cevaplarda!
Cevapsız sorular
Neden hiç fark edemedim, diyordu kendi kendine, zaman – ah o sessiz adımlarıyla sinsice uzaklaşan zaman! – nasıl da saklanmış ufkumun sisleri ardına… Ben küçük dünyamın gündelik dertlerine batıp çıkarken sisi nasıl da bir kamuflaj gibi germiş üstüne: Renk renk, benek benek bir kamuflaj… Hayatın değmez durağanlığının üstünde akıp giden zaman, kâh güneşin batmak üzere olduğu o turuncumsu renge sığınmış kâh karanlığı süsleyen yıldızlardan biri oluvermiş. Bir iç çekip çevresine göz gezdirdi. Başka türlü olabilirdim. Başka türlü bir yaşamın, başka türlü bir ahenginde bulabilirdim kendimi. İyi ama niye yetişemiyordum kendimden beklentilerime? Neden hep nefes nefese kalıyordu hayal kırıklıklarım? Oysa yeterince idmanlıydım koşmak için, yine de bir kere olsun yetişemedim, bir kere olsun karşılayamadım kendimden beklediklerimi… Çok mu şey bekliyordum, yoksa beklediklerime çok mu yetersizdim? Bu gerçek bir soru da değildi gerçi; asıl cevap hangi avuntuyu bulacağımdı – sorulara verdiğim kaçamak cevaplarda!
"Eşyaları değil, düşünceleri görüyorum."
Bu küçücük oda, karanlık çöktüğünde, nasıl bu denli tenhalaşabiliyordu? Ne kadar benziyordu ölü bir gezegene, bu soğuk yabancılık ne kadar da tanıdık! Her yerde kâğıt çöpleri, dibine yaklaşmış kolonya şişesi; kimisi boş, kimisi dolu sigara paketleri… Bütün kitaplar raflara tünemiş, birkaçı masanın üstünde özgürce salınıyor. Eşyaları görmüyorum, bana ne bu kül tablasından! Yine de gözlerime yansıyan bu kül tablasının üstünde birikenler hayal kırıklıklarım değil mi? Şu komodinin üstüne diktiğimde gözlerimi – en içine, karanlığımın en içine doğmuyor mu sabah güneşi? Eşyaları değil, düşünceleri görüyorum.
Bu küçücük oda, karanlık çöktüğünde, nasıl bu denli tenhalaşabiliyordu? Ne kadar benziyordu ölü bir gezegene, bu soğuk yabancılık ne kadar da tanıdık! Her yerde kâğıt çöpleri, dibine yaklaşmış kolonya şişesi; kimisi boş, kimisi dolu sigara paketleri… Bütün kitaplar raflara tünemiş, birkaçı masanın üstünde özgürce salınıyor. Eşyaları görmüyorum, bana ne bu kül tablasından! Yine de gözlerime yansıyan bu kül tablasının üstünde birikenler hayal kırıklıklarım değil mi? Şu komodinin üstüne diktiğimde gözlerimi – en içine, karanlığımın en içine doğmuyor mu sabah güneşi? Eşyaları değil, düşünceleri görüyorum.
Reklam
511 öğeden 461 ile 470 arasındakiler gösteriliyor.