Ufak tefek ve basit parçalar ile her zamanki gibi büyük bir şey yapıyor hali yaratmaya biraz olsun muktedir- dim. O basit şeyi, kendisi avam olmayan kadının sandviç ta- bağı gibi süslüyor, karşısında ağır vakarlı duruyor, paye ve kültürle yoğrulmuş olduğunun ifadeleri ile zenginleştiriyor- dum. Bu sayede yine böyle kadınların sandviçlerinin ev ka- dınlarının başları peşlerine karışarak yaptığı böreklerden, sarmalardan daha kıdemli ve önemliymişçesine öne geçme- sini, haksız iltifat almasını sağladığı gibi sağlıyordum. Ah ev kadınının o anki şaşkınlığı. Ağır, zor şeyleri bu şekilde kü- çümsetebiliyordum da, beni zorlayanlar klasik, daha görür görmez "Tost mu o?" diyebilen, ayağı yere basar, hayal, kur- gu, yalan, süs bilmeyenlerdi. Yani düz bir şeriat yaşayanı, bi- leni kandırmak çok zor, hatta imkânsızdı. Ama tasavvufçu- lar gibi, öyle görünüyor ama aslı aslında böyle, diye diye, çe- vire çevire hakikati ararken yalanı bile kaybetmeyi beceren- leri kandırıp durmak pek de hüner istemiyordu. Bu her hal- ta atlayan, her söze, her yaldıza inanan ama maalesef kaçı- nılmaz olarak kendileri saydamcasına bomboş olanlar, böyle ne versen yiyenler, yediklerinin en güzel, en samimi, en za- rif... şey olduğundan bahsederlerdi. Ama zaten hevesli, me- raklı, ilgili... hep böyle değil midir?