Sevginin kokusu çok farklı olurdu. Hem çok sevdiğin bir şey hem de nefret ettiğin bir şey kokardı. Farklı bir şey olurdu. Bir o kadar uzak, bir o kadar yakın. Kitap kokusu olurdu mesela, sana evinde hissettirir mutlu olurdun. Pis çorap kokardı mesela, sana evinin iç yüzünü gösterir, seni oradan iterdi. Uçurumdan düşermiş gibi korkutur, bir boşluk gibi rahatlatırdı. Seni boş şeylere umutlandırırdı. Umutlanmak demişken, umut sonbahar kokardı. Sonu tamamen hayal kırıklığı. Sahi ne kokardı sonbahar? Hüzünlü bir mutluluk diye tanımlamak isterim. Yaprakların çıkardığı hüzün dolu haykırışlar. Kalbimizin duyduğu o kocaman çığlıklar. İşte bu yüzden hüzünlüdür sonbahar. Kulağımızın duymadığı, gönlümüzün duyduğu o haykırışlara cevabımızdır. Derinlerde hissettiğimiz o acının dışa vurulmuş halidir. Umutta böyle değil midir? İçimizde çektiğimiz acılara karşı o kadar büyük hayaller kurmaz mıyız? Hayallerimiz ne kadar büyükse hayatımız o kadar acı dolu olmaz mı?