Hayatım boyunca kendimle ilgili olarak uzun açıklamalara girmekten kaçındım. Yani duygularımı bütün açıklığıyla uzun uzun anlatmadım kimseye. Bunu yapmak doğru muydu bilemiyorum ama bu böyle sürdü. İstedim ki bana bu kadar yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum. Eğer sahiden birinin yakınında duruyorsam, bu kadarla da olsa farkına varabiliyorum olup bitenlerin. Yakınlarında olmanın hakkını veriyorum ve bunu onlardan da bekliyorum.
Okul bittikten sonra eve dönüp, ekmek arası bir şeyler atıştırıp sonra da işe koşturan çocuklar var ya işte onlar, sevgilileri olduğunda el ele tutuşamazlar. O çocuklar sevgilileriyle yan yana fotoğraf çektiremezler. Sevgililerine doğum gününde çiçek alamazlar. O çocuklar, sevgililerinin saçlarını okşayıp, ellerini boyunlarından dolayamazlar. Onlar her fotoğrafta kırık çıkarlar. Çünkü başka yere bakarlar. Yarım çıkarlar toplu çekilen fotoğraflarda.
Reklam
Harfler amaçsızca kafamın içinde dönüyordu ve bir süre sonra anlamlı bir kelimeye, sese dönüşemeden can verip yığılıyorlardı. Cansız harflerin üst üste yığıldığı bir toplu mezar olmuştu zihnim. İnsanın söylemek istediklerini söyleyebilmesi nasıl da büyük bir nimetmiş meğer, o zaman anladım...
Ben bulutların dilinden anlamam o yüzden sık sık yağmur yağar ben dışarı çıkınca.
Sayfa 11
Bir entrüman çalmayı sırf bunun için istedim. Biliyor musun sonbahar gelince İstanbul susuyor birden. Bu şehir sustuğunda en çok martılar hüzünlenir.
Sayfa 47
“İstanbul sonbaharda saçlarını arkadan topluyor, Nasıl da yakışıyor görmelisin.”
Sayfa 52
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.