Merhaba sevgili okur,
Geçen ay randımanlı bir okuma evresi geçirdiğimden bu aya sakin bir giriş yapmak istedim ve Mart ayına bir hikaye ile başladım. Yorumları sıklıkla karşıma çıkan Uzun Hikâye ilk tercihim oldu.
Yazardan okuduğum ilk kitaptı. Ana karakterler dışında birçok kişinin hayatına değinmiş ve yaşadıklarını kaleme almış. Fakat bunu yaparken hayat hikayelerini o kadar hızlı sonlandırıyor ki, “ama bi dakika, ne oldu sonra bu adama?” diyorken buluyorsunuz kendinizi. Kitap beni pek içine çekmedi, sanırım bu hızlı anlatım şekli sebebiyle karakterlerle içli dışlı olamadım. Yer yer duygulandığım bölümler vardı elbet. Bir de küçük kasabalardaki hayatların içine girmek ilgimi çekmedi değil.
Bu kitap bana şunu düşündürttü aslında; bazı hayatlar var ki, o hayatları yaşayanların aidiyet duyguları diğer insanlar kadar gelişmemiş. Çünkü hiç bir zaman kurulu bir düzenleri olmamış, bu da onları hayatlarını planlamaktan ziyade akışına bırakmaya yöneltmiş. Acaba hangisi daha güzel dedim içimden. Planlı bir hayat yaşamak mı, yoksa gelişine bir ömür sürmek mi? Emellerine ulaşmak için verdiğin emek ve zahmetlere katlanarak hedefe giden yolda bir ömür tüketmek mi, yoksa hayatın karşına çıkardığı imkan ve vaziyetten keyif almaya bakmak mı? Sahi siz hangi taraftasınız?