Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin... Fedakârlığımı
COŞKUN: Ben de Saadet Nineyi çok sevmediğimi sanırdım. Ölüm bile beni yalancı çıkarmak için uğraşıyor. Anlamıyorum. Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor, hiç anlamıyorum. Hayat nerede bitiyor, ölüm nerede başlıyor? Ölümün bize bu kadar yaklaşmasına neden izin veriyoruz anlamıyorum. Tedbirlerimizi almalıydık; ölümün bizi böyle en hazırlıksız olduğumuz anda yakalamasını önlemeliydik. Bu hepimize bir ihtardır. Neden bahçeye bakıyorum, biliyor musun? Ölümü seyrediyorum.
Reklam
Ölüm geri çeviriyor beni. Hayat istemiyor. Ben şimdi nereye gidebilirim ki?
Modern hayat ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder!
Geçen gün, saka kuşu hakkında ansiklopedik bilgiler topluyordum. Meğerse kafesteki kuşların birinci ölüm nedeni stresmiş. "Sonunda aradığımı buldum" dedim. Modern hayat, hepimizi kafeslere hapsetti. Üstelik bu kafesleri, zahmete bile girmeden, bize kendi ellerimizle inşa ettirdi. Özellikle şehirliler arasında stresin ve strese bağlı ölümlerin (kalp krizi gibi) bu kadar çok olması, başka neyle izah edilebilir?
Sayfa 94
Benzemez insan dostlarıma/ Ağaçlar gölgesini esirgemez/ Güneş köpeğimden daha sadık/ Dizlerime sıçrar ellerimi ısıtır/ Karşılık beklemeden/ Hele kuşlar/ Avcılara bile kin beslemezler.” Oktay Rıfat'ın “Gün Sonu Konuşması” şiiri böyle biter. Mahsusmahal için aklımda harfler, kâğıda, dünyaya, insana her baktığımda, bu dizeler sözden önce halkalandı
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.