Biri birinin devamı ve bir öncesini tamamlayan diğeri,
üç öykü,
-Çocukluğunun henüz 12-13 yaşları ilk okulu bitirmiş, anası yoksulluktan oğlunu yani Panait i okutamayacağını itiraf etmesiyle, Tamamen özgürdür Panait.
Bu kitap da öykülerde gerçek adını, hatta vaftiz adını da kullanmış.
Dayılarının yanında bir vakit geçirir ama kendine iş bulmalıdır.
Bulur da bir Rum meyhanesinde Kir Leonida'nın Meyhanesi.
Bu birinci hikayedir. Uzun sayılacak bir zaman çalışmıştır burada. Bu meyhanede olan ve çok sevdiği Sefalet Baba yı (sakacı lık yapar) tanır. Bir de önceleri müşteri sandığı,( ama sonraları gerçek iki dost olacak olan) Mavromati ile girer hayatına.
İşte bu da ikinci hikayedir. Kaptan Mavromati...Kahramanımız .ta ki.. Mavromati nin gerçek hikayesini öğrenip ve onun ölümüne kadar maceralı bir iş yaşamı sürer orada. Rumca yı da öğrenmiştir bu ara. Tabi Mavromatinin kendine hediye ettiği sözlüğün hakkını vererek.
Bir macera tutkunudur yazar, Hatta bir kitabında serseliği sanat olarak da tanımlamıştır. İşte bu serseri ruhu onu Kacak yollardan Fransa ya yolculuğuna çıkarmıştır ki bunu oluşturan hikaye de Fransa ya Ulaşmak İsterken, Direttissimo üçüncü öyküye ulaştırır bizi. Mükemmel bir hikaye..
Benim beğendiğin kitaplardan biri oldu bu...
Hayat YollarındaPanait Istrati · Varlık Yayınları · 2015496 okunma
Bir düşünce uğrunda savaşmak, bir duygu, bir aşk ya da bir çılgınlık uğrunda savaşmak, ama bir şeye inanarak savaşmak, işte hayat. Savaşın gerekliliğini duymayan, insan hayatı değil, bitki hayatı yaşıyor demektir.
Hayat, vücudumuzdan zerre zerre kopup ayrılarak gök taşları gibi sonsuzluğa doğru uçup gidiyor ve kanımızı canımızı götürüyor beraberinde : Yaşama zevkini. Artık siz bir kemik yığınından, homurdanan, mızıldanan bir iskeletten başka bir şey değilsiniz.
YAĞMUR
Vâreden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur,
Cunda Adasında bir vitrinde seramik yada camdan yapılma kaplumbağ gördüm. Dükkana giremedim. Lakin aklım kaplumbağda kaldı. Ayvalık ta aradım kaplumbağı, bir türlü bulamayınca, deniz kenarında bir bardak çay içerken, google arama motoruna kamlumbağ ve Cunda yazdım. Neden yazdığımı bir kenara bırakırsak, karşıma çıkan bir metni sizle paylaşmak
“Zaten hayatımızın eksiği nedir?
Para mı? Elbette hayır. Aziz Cemal, yüz bin defa hayır. Para nedir? Belki hayatta üzerinde en az üzerinde durulacak şey. Para her zaman vardır. Bende, sende yoksa, başkasında vardır. O halde olmayınca da bulunur. Enerji mi? Nasıl israf ettiğimizi görüyorsun? Fikir mi? Asla! O her yerde, her cemiyette, her zaman mevcuttur.
…
Kaldı ki olmasa da olur ve zaten varlığını yokluğundan ayırmak kabil değildir. Tabiî bu gibi meseleler için söylüyorum. Sonra hayat, kendisi bizi alıp sürükleyecek kadar zeki ve beceriklidir. Hayır dostum, hayır, bunların hiçbiri değil. Bunların hepsi birbirini telafi eder. Paran yoksa enerjini, zekânı kullanırsın. Enerjin yoksa, tembelsen paran onun yerine geçer, yerine başkasını çalıştırırsın, düşünemiyorsan hayatı hür bırakırsın, o senin yerine düşünür.
…
En büyük eksiğimiz bunlar değildir. En büyük eksiğimiz kadındır, anladın mı azizim, kadın. Hayat yolunu erkek için aydınlatan meşale, ilahi yardımcımız! Tek yardımcımız, idealin çetin yollarında ellerimizden tutacak, bizi zahmetsizce yolumuzda yürütecek mahlûk!”
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni
Biçare düşmüşüm ben ellerine
Bir yarım aklım kalmış hattan çıkmış sana kaybeden
Onu da vermişim ben ben ellerimle ellerine
Beni gündüz sarhoş geceler uykusuz öldürüyorsun
Hangi gönül meyhanesinde kim bilir ne düşler kuruyorsun
Beni gündüz sarhoş, geceler uykusuz vuruyor öldürüyorsun
Beni gündüz sarhoş, geceler uykusuz öldürüyorsun
ister at beni aklının ta dibine ta dibine
bilirsin işlemişim ben içine sen içime
biz iki biçare aç kolların sar bedenin bedenime
istersen gel ölelim sen masalsın hayat hikaye
her dolunay sözün vardı yollarında gözüm kaldı
beni gündüz sarhoş geceler uykusuz vuruyor öldürüyorsun
beni gündüz sarhoş geceler uykusuz öldürüyorsun
hangi gönül meyhanesinde kim bilir ne düşler kuruyorsun?
beni gündüz sarhoş, geceler uykusuz vuruyor öldürüyorsun
beni gündüz sarhoş, geceler uykusuz öldürüyorsun
"FERİDUN DÜZAĞAÇ"
Yazarın kalemi bunca güçlü olmasa,böylesi derin bir tarihi,aşkı,olayları ve duyguları anlatan bu zaman yolculuğunu öylesi sert ve sıcak iklimin buharlı yollarında,bazen kan ter içinde bazen üşüyerek,bazen aç kalarak ve hatta ölmeye bunca yaklaşmışken, bu kadar gerçekçi ve yaşayarak yapmak,bu duyguların etkisine girmek sanırım imkansızlaşırdı..Hep