Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
Hayat Bu
Hayat Bu
@hayat_buu_
Kitap yorumları ve önerileri #güleryüzlüokumalarsakarya
Okuma grubuma katılım için DM
Yazar
Çifte Lisans
4 Eylül
1975 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Dönüştüren modernizm etkisinde bir Aşk romanı!
Modern Japon edebiyatının Soseki ile birlikte öncüsü, henüz 19 yaşında Tıp fakültesini bitirecek kadar bir dahi ve Batı ile temas edip edebiyata katkıları büyük Mori'nin başyapıtı bu eserini, akıcı dilinin de katkısıyla bir günde okumuş oldum. Eser, Meici döneminin yaklaşan sonunun getirdiği sosyal değişimlerin gölgesindeki Tokyo'da dokunaklı bir yaşam öyküsünü barındırıyor.
Babasını mutlu edebilmek için zengin bir tüccarın metresliğini kabul etmek zorunda kalan O-Tama ile Tıp fakültesi öğrencisi ve idealist genç Okada'nın platonik aşkı, eserin konusu. Kesişen hayatlar yanında kader sorguları da içeren 1911 tarihli kitabın 1953 yılında filmi de yapılmış.
Benzer değer yargıları ile bize çok uzak olmayan Japon edebiyatının bu ünlü eseri; belli noktalarda günümüzde yaşanan din ya da dogmatik baskılar benzerini, aşırı gelenekler potasında eriterek değişimi de supriz denebilecek sonuyla yansıtıyor. Bazı eserleri toplum ahlakını bozmak suçlamasıyla toplatılan yazarı, kalan eserleriyle ele almak doğru olacaktır. Kullanılan eril dilin ardında dönem toplumunda kadının yeri gibi olgular, modernliğe geçişin ayak seslerini dengeli bir şekilde aksettirmiş. Okunmalı...
ANTİ-militarist, faşist, inanç sorguları
Eserin adının ilgimi çekmesi ve son yıllarda ülkemde din adına yapılan bazı anlamsızlıklara ve ardından ilgililerin gençliğimizi Deist veya Ateist olma suçlamaları ardından bir TEPKİ olarak da okudum. Andreyev'in Kızıl Kahkaha romanı veya Borchert'in Kapıların Dışında oyunu kadar antimilitarist ve Tanrı sorguları ile dolu oldukça güzel bir eser buldum.
İlk dünya savaşında yapılanlar karşısında Tanrı inancını kaybetmiş bir öğretmenin (Broch'un Büyülenme eseri gibi), adeta sisteme köle hazır asker olarak yetiştirilen öğrencileri karşısında mümkün ölçeklerde hümanist değerleri koruma çabaları, eserin konusu. Derste zencileri insan olarak görmesiyle hem veliler hem de sistem tarafından yaftalanması (Irkçılık-faşizm), askeri kampa benzetilen öğrenci kampında yaşanan öģrenci cinayeti ( Sineklerin Tanrısı'nda olduğu gibi!) karşısında gerçeği arama ve gereğini yapma (Adalet) ve de zengin&yoksul, savaş&barış paradoksları altında yaşanan derin Tanrı sorguları (inanç) kitabı güçlü kılıyor. Yanısıra kullanılan diyalog ve monoglara bezeli dil, hem yormadan akıcılığına hem de edebi yönüne büyük katkı sağlıyor doğrusu.
Yazarın Zweig gibi savaş zamanı mecburi sürgünler dolayısıyla insanlıktan çıkmış kalabalıklar düşüncesi, eserin tamamına sirayet etmiş ve bittiğinde bıraktığı tortu ise büyük. 2.dünya savaşının son yıllarında (1937) çıkan yazarın bu son kitabı; her zaman kısa ve hap bilgi benzeri eserler peşindeki şimdiki gençliğe ve özelikle DE inançların neden eksilip kaybolduğunu araştıran günümüz Ulema'sına (!) şiddetle tavsiye edilir...
Sürekli Yeni- Yeni ile Hep Aynı'nın diyalektıği: DeğişEmeyen Modernizm
Şehrimde bir iki dersine katıldığım #cengizçakmak felsefe hocamın önerisi ve de benim için adeta bir kült haline gelen Modernizmi çözümleme adına okudum. 20yy'ın önemli 3 Alman düşünürünün modernliğin kırıntıları, paçavraları ve de artıkları dedikleri fragmanlarından yola çıkarak anlamlandırma çabalarını...
_ _ _ Bundan sonrası mecburen _ _
Okur Takip Önerileri
Tanıdık kültür ve benzer sömürülmüşlük: Minimalize edebiyat
Henüz 35 yaşındayken intihar etmesi (takip edenler kuramımı bilirler!) ve modern Japon edebiyatının iki devinden #soseki 'nin (diğeri #ogaimori) öğrencisi olduğu için okudum. Çevirmen ünlü edebiyatçımız #tarıkdursunk 'nın yazdığı önsözde; emrindeki samuraylarla ülkeyi kasıp kavuran Daimyo (12 ile 19yy arası hüküm süren feodaller)
Bir Gomünist yüreğin dilinden duygusal imgeler
50'lerden başlayarak "Gomünist" olarak yaftalanıp hapis dahil acılar çekmiş bir aydın yürek daha! 1978-81 arası şiirlerini kapsayan ve de 1982 #navzatüstünşiirödülü alan bu eseriyle...
Ünlü eleştirmen Doğan Hızlan'a göre; yalnızca Toplumcu Gerçekçi şiirle anlatılmış yaşam öyküsü değil bir kuşağın bütün yaşamı, onun şiirleri. Genel olarak kısa ve vurucu hatta pek bilinen tabirle topluma okunabilecek harika dizeler doğrusu. Pek çok satırda geçen ÇİLEye boyanmış gecelerde düşünüp yaratmış şair, bu hem yürekten hem de yaşamdan dizeleri. Hele dörtlüklerde verilen imgelerin sözcüklere bezenme ustalığı ise harika.
Pek çok değerimizi mahpus damlarında veya çıktıktan sonra fakirliğin pençesinde yitirdik biz. Yaftaladık onları, iktidara veyahut sisteme karşıtlar, toplumu FAZLA düşünüyorlar diye. Oysa onlar bizi bizden önce düşünen yaratıcı ve duygu yüklü beyinlerimizdi. Bu durumu anlayabilir misiniz özgürlük yoksunu iken bugünlerde/ Bölünen toplumda karşılıklı bakarken peki, hâlâ emin misiniz? Gerçekten!
Darbeyle giden özgürlük: Duvarlara ve Tiran'a Mahkumiyet
12 Mart döneminden sonra tutuklu bulunduğu Ankara Mamak cezaevinde yazılmış öyküler. Bir mahkumun dilinden cezaevi ve ülke gerçeklerinin acı sosu ile servis edilmesi, tümü.
Eserdeki 6 öyküden; Amerikan ünlü 6.filosunun İzmir limanı'na uğramasına (tüm limanlarda yaptıkları gibi genelev ziyareti ve saçılan dolarlar) karşı çıkan bir yurtsever karakterin Amerikan sineması vitrinini taş atarak indirme çabalarını anlatan Taş, mahkumların özgür dostlarına yer verilen Güvercin ve Sığırcıklar ile kitaba adını veren (okuttukları tek oğullarının dağa çıkması, yakalanması ve mahkumiyetini ana- babasının gözünden anlatan) Kanayan, oldukça dikkat çekenler. Araya alınır gibi duran ve ünlü devrimci Che ile yazar-anlatıcının hayali yazım serüvenini içeren Ernesto ise, hayır!
Ülkemizde daha çok özgürlük istemi uğruna örgütlenmiş her ideolojiden yurttaşların darbe dönemlerinde yaşadıkları işkence ve acıları içeren mahkumiyet eserlerinden biridir KANAYAN, sol cenahtan. Yazarın olayların odağı olup yaşanmışlıkları, eseri daha rasyonel ve çekici kılıyor doğrusu. Edebi beklentiden uzak ve dönemi anlama uğruna okunacak, nadir eserlerden. Can yayınları kurucusu değerli Öz'ün bol ödüllü dönem öykü ve romanları es geçilmemeli...
Yorum(suz)
Türk tiyatrosunun başarılı ismi Erdoğan'ın kulağımda kalan bir iki mısrasını da ihtiva eden ve kütüphanede yıllardır duran kitabını biraz da sayfama ekleme adına tekrar okudum. Edebi yönü tartışmalı ve pek dile gelen arabesk dizelerini!
Öncelikle; 90'ların bulanık sularında faili meçhul bir cinayetle kaybettiği amcası (yani Kayıp Kentin Yakışıklısı) ardından da yazılmış isyan dolu siyasi değinmeler de mevcut eserde: Bir ülkeden bir İÇ ülkeye otobüs, çöle benzetilen bazı kentler, iç savaşlarda rehin alınan yürekler, anlaşılmak için düşünce suçu veya beraatin olabilme isteği, faşistanbul!
Şiirlerinde sis perdesi kalın sayılmaz, vurguların keskinligi tamam olsa da arka fondaki manalar eksik? Süslü ve yerine göre kafiyemsi kelimelerle bütünlük oluşturulmaya çalışılmış. Yeni doğan kızına yazdığı dizeler de dahil!
Bu durumda; her ne kadar şiir konusunda ahkam kesmek istemeyen ama bolca okuyan bir okur olarak eser hakkındaki görüşüm yine de tek kelimeyle sınırlı kalacaktır: Yorum (suz)
DİPNOT: 1 Hassas ruha sahip sanatçılar her dalda başarılı olmak zorunda DEGİL! 2 Etkinin şiddetini arttırmak isterseniz kasedini DE deneyiniz...
Ölüm, aşk ve yalnızlık!
Pavese çevirileri ile tanımıştım onu ve bu akşam da kütüphanemde ağır eserler arası elime geçen bu şiir kitabını da okumuş oldum. Sonunda bıraktığı tortu ise pek derin, hiç beklemediğim kadar!
"Günlük yaşamı ve iç coşkusunu (acısını) usun imbiğinden geçirerek verme yolunda yürüyen şair" yazmış Haluk Aker, 1967'de. 70'lerin çalkantılı son yıllarında kaleme alınan dönem şiirleri gibi, hüzün dolu dizeler çoğu. Yaşam için; ölüm, aşk ve yalnızlık metaforları kullanılmış, her dizeyle peşine düşülmüş sanki. Yalnızlık Tanrıçası'nı arıyor bazen ve sorguluyor kendini şair:
Yalnız_
ım_
mı yım?
Rutin yaşamından örnekler sergilerken eserin adı gibi de ekliyor: Bu kitapta sen nerdesin? Şiirlerinde çıkacağınız yolculukta küçük bir ipucu yakalıyorsunuz cevap olarak: Senin adın bir SES...
Ölümü de sorguluyor pek çok kez, çevirilerini yapıp etkilendiği #pavese 'nin sonunu düşünerek ve aslında eserleriyle ölmediğini kazıyor usuna. Şiirin kendisi gibi puslu ve 70'lerde yazılmış bu dizeler. Kimine göre terör kimine göre yeni kurtuluş mücadelesi günleri. Berköz ise bu noktada tek kelimeyle vurmakta tüm insanlığı: Ateş!
Hızınıza göre çabuk tükenen kitap dersiniz belki. Ancak bittiğinde sizi alan düşünceler, tek satıra indirgenmiş izlenimler çok farklı. Kafka'nın da dediği gibi sarsanlardan. Sis perdesi arası flu görüntüden damıtılan imgelemler de. Bir kitap daha size ne verebilir Kİ?...
Yazılan ve yazılamayan konuların hikayesidir, yazarın hayatı!
Kitap konularını hayatının sonuçları olarak gören #dürrenmatt , eserleriyle yaşamı arasındaki ilişkiyi nesnel bir gözle keşfederek otobiyografisini yazar. 60'ların sonunda kaleme almaya başladığı 3 konu özelinde başlayan bu anlatım, daha sonra #babilkulesi kitabındaki 6 konuyla birlikte sürecektir.
Düşünce üreticilerine dahil yazılar kaleme
Orta sınıfın savaş hali: Vatanseverlik, kayıtsızlık ve unutkanlık
Orwell'ın günümüze de vurguları bol ve modern zamanların bir tür eleştirisi olan bu antimilitarist eserini keyifle okudum. #aspidistra eseri gibi İngiliz orta sınıfının sıradan insanları merkezli, güzel bir roman.
Sürekli şişmanlayan, evli ve çocuklu, 45 yaşında sigorta pazarlamacısı George Bowling'in yeni aldığı takma dişleriyle dolu kasvetli hayatından kurtulmak için çocukluğunun geçtiği kasabaya sığınma kararı ve yaşadıklarını okumaktayız. 4 bölüme ayrılan eserin ikinci bölümünde oldukça uzun çocukluk ve gençlik yılları sıkabilse de (Modern uygarlığa ait saymadığı tek şey olan Balıkçılık ayrıntıları!) okuru, karakter- anlatıcı Bowling'i net olarak kafanızda oluşturuyorsunuz. 1.Dünya savaşını ve sonrasını yaşayan, savaşlardan çok sonrasından korkan (gizli servisler, infazlar, kuyruklar ve casus yaftalaması) Bowling, tam 20yıl sonra doğduğu kasabayı görmeye ve eski huzurlu günlerini yadetmeye gitmiştir. Yolda topladığı çuha çiçekleri ve yanan közle dahi mutlu olabilen George, hayallerindeki kasabayı 20yy modernizm rüzgarı adıyla gelen Sanayileşme'nin çoktan yuttuğunu görecektir.
Anlatı roman şeklinde kurgulanan ve sonradan vereceği distopik eserlerin basamağı sayılan eser; 20yy'da insanlığın modernizm altında köleleştiğini, savaşları ve felaketleri çabuk unutabildiğini, doğanın insan elinde yok olduğunu ve düşünmeyip gerçek fikirler üretmediğini sorgulatmaktadır. Daha önce incelediğim Raymond Williams'ın Orwell biyografisinde belirttiği gibi; siyasi ve dini görüşleriyle başyapıtları (#1984 ve #hayvançiftliği) oldukça çelişen yazarı, okumadan geçmemeli...
Varoluşsal hoşnutsuzluğun romanı
Hayat karşısındaki sağır korkunun ve iğrenmenin yavaş ve engel tanımaz yükselişinin romanı, yazıyordu arka kapağında ve ben de İtalyan edebiyatının büyük isminin son romanı olduğu ve de birkaç dakikayı kaleme almak isteyen benim için bu yazılmış bir günün iyi bir tecrübe olacağına inandığım için, alıp okudum.
Öncelikle 1947 kışının sisli bir
Son Varoluşçu: Kundera'sı dokunuşlar
Geçen gün yitirdiğimiz yazarı elimde kalan son eseriyle yadetmek ve adaylıklarına rağmen hiç Nobel verilmemesine (Yaşar Kemal gibi!) tepki adına okudum. 1973 yılında henüz Çekoslovakya'da iken (Batı'ya iltica etmeden) yazdığı, dilimizde ilk kez Veda Oyunu adıyla basılan ve ünlü roman üçlemesinin sonuncusu bu eser.
Tarihi Prag Baharı ve
Büyülü ve akıcı dili olmasa!
Sürekli devrik cümle yazdığı üslubundan dolayı bir süre okumayı bırakmıştım onu. Oysa pek etkilenmiştim büyülü satırlarından, hikayelerime taşımıştım bir zamanlar. İşte yine tavsiye üzerine (duramayıp) aldığım ama anlatı düzeyinde kalan bir romanını daha okumuş bulunmaktayım.
Ruhu anarşist yazarın yine bir örgüt merkezli romanı bu. İnsanlara yardımı ve örgütlemeyi amaç edinip Takviye adını alan. Kadın anlatıcı dilinde, kayıp dakikaları geri kazanmayı öğütleyen Arabacı Çaredar, gizemli ve pazarlıkçı Misal (Davut), örgüt lideri Raşit, gurbetçi Sezer, yalnızlar Tamsi ve Karaca. Ekoloji hassasiyeti de bilinen yazarın doğa katliamı ve tahribatına bürüdüğü esrarengiz yolculuklar.
Susma sanatı Kavakiri'yi öğütleyen ve yazarın aynı anda çıkardığı #manvescity romanına da karakterleriyle bağlanan bir gizem. Yaşanabilen sürüklenmeler ve yalpalanmalar anafikri eserin. Yazarın büyülü anlatımı akıcı olmasa, basit konu ama karışık kurgulu bu eseri okumak zor olurdu doğrusu! Belki de başyapıtları #sevgiliarsızölüm ve #gecedersleri eserleri yeni başlayacaklara yeterli gelecektir...
Savaş sonrası paradoksal dünya ve kimi tereddütler
1.Dünya savaşı sonrası neslinin bocalamalarını konu edinen romanı yazarın, kimilerine göre de başyapıtı! Onu Aytmatov gibi pek sevmem, bilen bilir: Esen rüzgara göre yön değiştiren sistemcilerden sayarım belki. Aynı zamanda hiç eğitim almamış olmasına rağmen akıcı dilini ve kimi değindiği noktaları ise beğenirim.
Roman içinde roman şekliyle
Lirik, erotik ve politik gür ırmakta akan şiirler
Cumhuriyet dönemi şiirinin özel vitamini, yazıyor arka kapağında, edebiyatımızda İkinci Yeni hareketinin ünlü şairi için. Lirik, erotik ve politik gür bir ırmakta akan tüm şiirlerini bir araya getiriyor, bu güzel eser.
Kitapta pek bilinen Üvercinka, Sizin babanız öldü mü, gibi şiirleri ve gençliğinden başlayarak yeri geldiğinde düzyazı, basamaklar gibi biçem değiştirerek özel üslup oluşturduğunu ve zamanla yeni bir harekete öncülük ettiğini sezebilirsiniz. Alfabe ithal eden Ankara ve özgürlükler yönünden ülkeye, lacivert bir çıngırak olarak nitelediği ölüme ve yaşama kadar, her şey. Ayrıca yazardaşları İlhan Berk için eleştirmen, Nurullah Ataç için çelistirmen, F.Naci için Kızıştırman eleştirileri ve fazla şiirden ölen Edip Cansever, ölünce herkesin işten atıldığı Turgut Uyar, dobra söyleyen Çetin Altan, eskimeyen Cahit Külebi, hiçbir zamanı yitirmeyen İlhami Bekir, şiir doğurmayıp adeta yumurtlayan Ercüment Uçarı'ya övgüler de.
Ünlü erotik film Emmanuelle için açılan davada Danıştay'ın bilirkişi atayıp sayesinde sansürden kurtaran ve kaybettiği bir iddia için soyadından 'y' harfini atabilen ilginç yazarı, eserin adı gibi Sevda Sözleri ağırlıklı bu dizelerle yadetmek; hem edebi bilginize hem de sevgi darağacınıza acilen katkıda bulunacaktır. Ne aşk ne de şiir hakkında ahkam kesmek istemeyen ben bile, zamanın darlığını size en kısa şiirinden hatırlatarak bitiriyorum: Hayat kısa/ Kuşlar uçuyor!
