(...) öldükten sonra kendilerine ne olacağı gibi şeyleri bilmek isterler. Oysa hayatın gerçek esrarı siz öldükten sonra ne olacağı değil siz ölmeden önce ne olacağı. Ölümü anlamak için yaşamı anlamanız gerek.
Herkes öldükten sonra kendine ne olacağını bilmek ister oysa hayatın gerçek esrarı siz öldükten sonra ne olacağı değil siz ölmeden önce ne olacağı.
ÖLÜMÜ ANLAMAK İÇİN YAŞAMI ANLAMANIZ(anlamlandırmanız) gerek
İşçi veya memur, köleler gibi çalıştırılıyor, köleler gibi, çünkü hepsi de birer alet, yerlerine başkalarını koyabilirsiniz. Boş zamanlan gidip gelmelerle harcanır. Geceleri , megapollerin çevresindeki gettolara takılırlar. Onlar için iki kaçış vardır, biri pasif: televizyona kaçış, televizyon hayatlarını zenginleştirmez, yaşayamadıkları hayatın yerine bir sahtesini sunar; öteki faal bir kaçış: zora başvuruş, gençlerin kaçışı. Sonra , insanı tabiat kuvvetlerinin mahrem-i esrarı yapan ve zekanın zirvesine yükselten aşk kabiliyetinin, müstehcen endüstrisiyle pespayeleştirildiğine şahit olmak ne hazin! İnsan boyuna tabiattan koparılıyor, cinsi tatmin bile tabii'nin son melcei olmaktan çıktı.