Hayatla yüzleşmek konusunda ne kadar sağlam durursak duralım, hayat içinde sakin ve güvenli emniyet bölgelerine ihtiyacımız var. Gerilimlerimizi üzerimizden atacağımız ve kendimizi onaracağımız yerler. Tefekkür kaleleri, meşguliyet alanları, dost ve yâren çevreleri.
İnsan yaralarıyla yüzleşebilme cesaretini göstermeli, olmak cesaretini. Neden ve niçin kaçıyorum ben? Bütün hayatım aslında bir kaçış stratejisi mi? Ve daha ne kadar kaçabilirim? Hayatla yüzleşmek konusunda ne kadar sağlam durursak duralım, hayat içinde sakin ve güvenli emniyet bölgelerine ihtiyacımız var. Gerilimlerimizi üzerimizden atacağımız ve kendimizi onaracağımız yerler. Tefekkür kaleleri, meşguliyet alanları, dost ve yaren çevreleri. İçine girmekle dış dünyanın belalarından bizi koruyan muhafazalı alanlar. Ruhun rahata erdiği yerler olsun hayatımızda, çocuklaşabildiği, neşeyle ve bir tehdit altında hissetmeden özgürce dolaşabildiği geniş çayırlar.
Ergin çağına geldiği halde benliğindeki özgürlük ikileminin sancısını çeken günümüz modern kadını bu bunalımdan nasıl anlamlı bir varoluş pratiğine varır? Kitabın ana teması bu soru etrafında şekilleniyor ve yazarın kendi hayatından verdiği örneklerle hem müthiş bir özeleştiri, hem de çarpıcı bir itiraf niteliği taşıyor.
“Keseli hayvanlar gibi,
_Tanrı, ilk ateisttir. Ateistler
_Tanrı, ilk masondur. Masonlar
_Orospu çocuğu. Marques de Sade
_Herkesin tanrısı kendine benzer. Yamyamların tanrısı bir yamyam; savaşçıların tanrısı bir savaşçı; hırsızların tanrısı hırsız; aşıklarınki de aşk tanrısı olacaktır. Ralph Emerson
_Trakyalılara göre tanrı, sarışın ve mavi gözlüdür. Öküzlerin elleri
Bir seçeneğim var: sırf acı çekmeden ve başarısızlığa uğramadan, hemencecik mükemmel olamıyorum diye hayattan kaçıp kendimi sonsuza kadar mahvetmek ve hayatla kendi şartlarımla yüzleşmek ve "elimden gelenin en iyisini yapmak."
Doğmak bir örselenmeye uğramaktır.Ana rahmine gömülmüş,emniyet içindeki varlık birdenbire hayatla karşılaşır.Doğum bu yüzden, o huzur ve emniyetten kopuşu simgeler.Büyüdükçe yalnızlaşırız.Büyümek,kişinin kendi ayakları üzerinde durması demektir; kendisine güvenmek,ayrılığa ve bir başınalığa katlanmak demektir.Büyüdükçe,insanlar arasındaki sınırları ayrımsamamak başlarız:Ben nerede bitiyorum,o nerede başlıyor? Çocuk büyüdükçe yalnızlığının farkına varır,anne babasının bir uzantısı değil de onlardan apayrı bir varlık olduğunu acıyla fark eder.Bireysel eylemin imkân ve sorumluluklarıyla yüzleşmek,korkuyla yüzleşmek demektir.Dünya karşısında çaresiz ve güçsüz kalma ihtimali her zaman mevcuttur.Bir sabah,dilini anlamadığınız ve simgelerini çözemediğiniz insanların yaşadığı bir şehirde uyanmak gibidir bu.Başınız sıkıştığında,bir belaya uğradığınızda kimden ve nasıl yardım isteyeceksiniz?İşte evde olmak o yüzden çok güzeldir.