Hayal kırıklığı…
Çok fazla hayal kuran biriyim. Olmayacağını bildiğim halde hayal kurmaktan asla vazgeçmedim. Ben kurduğum hayallerimin hayata geçmemesine değil, tam aksi olmasına katlanamıyorum. Dayanamıyorum. Hayat çok garip değil mi? Bir şeyi çok fazla isteriz ve hayaller kurarız, ama hiç biri olmaz. Ben hayal kurarken biliyorum aslında
İtiraf ediyorum, korkarak başladım.
Edebiyat derslerinden kafama yer eden o bilgilerle, nedense Mai ve Siyah benim için korkulu bir rüya olmuştu. Ama şimdi...
Şimdi bu güne kadar bu şahane kitabı niçin okumadığımın derdine düştüm.
Sanırım en büyük şansım, eserin günümüz Türkçesi'ne çevrilmiş halini okumamdı. Bu sebeple kelimesel anlam düzeyinde
Ergin çağına geldiği halde benliğindeki özgürlük ikileminin sancısını çeken günümüz modern kadını bu bunalımdan nasıl anlamlı bir varoluş pratiğine varır? Kitabın ana teması bu soru etrafında şekilleniyor ve yazarın kendi hayatından verdiği örneklerle hem müthiş bir özeleştiri, hem de çarpıcı bir itiraf niteliği taşıyor.
“Keseli hayvanlar gibi,
“Bir de hayatınızda ters giden her şey için başkalarını suçlamaktan vazgeçin artık,” diye Tom’un ağzına tıkadı Doktor Westpal. “O zamanlar yaşadığınız olayları, hayatla başa çıkmakta gösterdiğiniz yeteneksizliği örtmekte sonsuza dek kullanamazsınız. Yaralanma tehlikesinden duyduğunuz korku da yaşamın bir parçası. Hatta yaşamın son derece sıradan bir bileşeni, tek yapılması gereken onunla nasıl başa çıkılacağının öğrenilmesi. Ne yazık ki siz bu korkuyla vaktinden çok önce, bu tür şeyler sindirebilecek durumda olmadığınız bir zamanda yüzleşmek zorunda kaldığınız için, bu beceriye sahip değilsiniz. Ama aklınız artık daha yaşlı, Tom, daha akıllı. Artık bu durumla başa çıkmanız sizden kesinlikle beklenebilir.”