Hayatta yersiz yurtsuz kalmaktan daha kötü bir şey yok sanırım. Kendi vatanından kopartılmak, sürgün edilmek...
Eserimiz, Sara'nın İran'dan başlayıp İsviçre'ye kadar olan yaşam mücadelesini konu alıyor. Vatanından, ailesinden, anılarından hayatta kalmak için sürgüne zorlanmış olan Sara'nın yaşadığı acıları, eziyetleri,
Günler, Aylar, Yıllar'a Dair
Franz Kafka Ödülü sahibi Yan Lianke'nin bu öyküsünün pek tabii ki Kafka'nın karanlık dünyasından geçmesi gerekiyordu. Hepimizin aklında kalan bir pazarlamacının odasında geçirdiği dönüşümün metaforik hikayesinden Balou Sıra Dağları'nda yalnız bir ihtiyarın arkadaşlık kurduğu kör köpeğiyle olan öyküsüne yolculuk ediyoruz. Kuraklığın en can alıcı zamanında 72 yaşındaki bir ihtiyarın hayatta kalabilmek için yoldaşı kör köpeğiyle geçirdiği onca zamanı yorularak ve sıkılarak okuyoruz ve hayal gücümüz oldukça zorlanıyor. Kitapta açlık ve besin kaynaklarına ulaşabilmenin zorluğu Knut Hamson vari bir rahatsızlıkla okuyucuya yansıyor. Ödülüne layık bir iç dünyası olan ve bunu oldukça başarılı bir şekilde yansıtan yazarın bu eseri mutlu olmak isteyen ve özlü sözler arayan okuyucuları memnun etmeyebilir; lakin öyküde, bu yolculuğa çıkmak ve hikayeyi özünde hissedebilmek gerçek bir okuyucuya yakışır diye düşünüyorum.
Feminist, Hukuksal, Sosyal ve Ekonomik Endişeler
Kadınlar Ülkesi bir roman olsa da, Charlotte Gilman'ın daha geniş kapsamlı çalışmaları bağlamında okunmalıdır. Romanın ütopik toplumundaki karakterler gibi, Gilman da feminizm ve sosyal reform gibi ideallere adanmış bir hayat yaşadı - toplumsal normların dışındakiler de dahil.
Evlilik, çocuk
yalnızlık, acizlik, hissizlik, ve boşluk. nazlı karakterini tanımlayacak olsam tam olarak bu kelimeleri seçerdim. kimseye ihtiyacı olmadığını söyleyen, ve aslında buna inanmak isteyen, fakat tam olarak birinin elinden tutup ona yön vermesine ihtiyacı olan kitap karakterimiz. hayatta olmayı haketmediğine inanan, bu hayatı iki kişilik yaşayan, ölmek
Benim için heyecanlı ve dinamiği yüksek bir okuma oldu Yolum Aşka Düştü. Yazar, her kurgusunu bir öncekinden daha güzel ve soluksuz okutmayı başarıyor.
Sena; kimsesizliği içinde kendisine anne olan Filiz'i onurlandıran, çevresindeki kalablığa rağmen yalnız bir karakter. Yıllarca umutsuz bir aşkta kalmış, en sonunda ise platonik sevgisini geride bırakmak ve hayatına devam etmek adına başka bir adamla nişanlanmış. Asla umut etmediği bir anda ise işlenen bir cinayet ve kendisini gösteren oklar yüzünden "olmaz" dediği aşkın kollarına düşmüş.
Ahmet Sancaktar, kocaman bir aile ve zenginliğin içinde dünyaya gelen ikinci oğul. Abisine hayran ancak hayatta bambaşka tutluları olan bir adam. Kendisini sahte alaylarının arkasına gizlemiş ömründe, içindeki boşluğu doldurmaya çalışmış. Ancak hiç tahmin etmediği bir anda, kardeş gibi görmesi söylenen Sena'nın içinde bulunduğu durumlar hayatını başka bir yöne sürükler...
Öncelikle bir gerçek var ki yazarın, her kurgusunda biraz daha gelişen ve başından kalkmadan okutan bir kalemi var. Bunu okuduğum üçüncü kitabında daha iyi anlıyorum. Bir önceki kitabı çok çok sevmiştim ancak bu kitabı bir tık daha sevdim. Ahmet ve Sena'ya kızdığım, ikisini de anladığım yerlerin içinde "katil kim?", "şimdi ne olacak?" soruları ile okudum. Tahmin ettiğim yerler, beni şaşırtan olaylar çok oldu. Dinamiği asla bitmeyen kitabı iyi ki okumuşum, dedim kapattığımda. Kitapla ilgili tek olumsuz diyeceğim edisyon kısmı. Onun dışında kurgu, kalem ve karakterler sizi alıp götürüyor. İçinizde hâlâ okumayan varsa vakit kaybetmeden yazarla tanışın.
KOKU
“İçi öylesine iğrenmeyle, dünyadan ve kendi kendinden iğrenmeyle doluydu ki, ağlayamıyordu bile.”
Çok güzel bir kitap yorumuyla herkese selamlar…
18.yy Fransa’sına, o berbat şehrin, bütün pis kokuların olduğu, okurken bile burnunuzu kapatacağınız kokuların olduğu şehre, Paris’e gidiyoruz. En pis kokuların olduğu pazar alanından balıkçı
