Meryemo kısmı...
Ben, böyle acı acı düşünüp dururken arkamda ayak sesleri işittim, hızla döndüm, yalın ayakları, kapkara saçları, gri kara gözleri, esmer yuvarlak yüzüyle, sırtını tek başına örten kirli, yırtık entarisiyle karşımda Meryemo'yu buldum. Çekinerek bana sokuldu, elimi tuttu. Elleri ateş gibi yanıyordu. Bu arada yüzünü, ayaklarını, ellerini güzelce
Sayfa 145 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Otuzlu yaşlarda, kadınlara karşı kalplerinde farklı iğrençlikte yüzlerce suç bulunan tüm bu zıvanadan çıkmış gençler de ben de bazen otuzluk ahlaksızlar olarak hep birlikte yıkanıp paklanmış, tıraş olmuş, kokular sürünmüş, temiz çamaşırlar giymiş, fraklar ya da üniformalar içinde, temizliğin simgesiymişiz gibi, bir konuk odasına ya da bir salona girdiğimiz olurdu! Olması gerekenleri ama sonunda ne olduğunu düşünün bir kere! Kız kardeşimin ya da kızımın bulunduğu bir gruba böyle bir adam yaklaşacak olsa, onun nasıl bir adam olduğunu bildiğimden doğruca yanına gidip onu bir kenara çekmem ve sessizce: "Dostum, senin nasıl biri olduğunu, neler yaşadığını, geceleri nasıl ve kimlerle geçirdiğini biliyorum. Burada sana yer yok. Temiz, masum kızlar bunlar. Haydi yaylan..." demem gerekirdi. Yani böyle olması gere- kirdi. Halbuki biz ne yapıyoruz? Böyle bir adamın gelip kız kardeşimizi ya da kızımızı kollarına alarak onunla dans etmeye başladığında adam zenginse ve geniş bir çevresi varsa bu durumdan memnun oluyoruz.
Reklam
Ah Selilm’im. Bana anlatsan dinlerdim!
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
İletişim YayınlarıKitabı okudu
"Haydi, götür öğrencilerini benim tapınağıma, Tüm dünyaca bilinen bir söz var orada; 'Herkes kendini bilmeli' şeklinde Sadece kendini bilen, aşkını bilgece yaşar, kendi yeteneğine uyan işlere kalkar. Doğa güzellik vermişse sana, bırak seyretsin kızlar da: ışıl ışılsa tenin, hep aç omzunu öyle uzan: konuşmaktan hoşlanıyorsan, kaçın suspus oturmaktan: güzel şarkı söylüyorsan, söyle; edebinle içiyorsan, iç. Ama belagat sahibiysen, asla dalma konuşmanın ortasına, esinli bir şairsen, asla yazdıklarını okuma!"
Sayfa 61 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Naso'nun nasihatı - 2
... demiyorum ki at ağını omuzlarına: demiyorum ki aç göğsünü atılan oklara; hafif gelir benim sanatımın öğütleri, ihtiyatlı âşığa. direnirse boyun eğ, galip ayrılırsın boyun eğmekle: sana buyurduğu rolü oyna sadece. ayıpladığını ayıpla, onayladığını onayla; söylediğini söyle, reddettiğini reddet. güldüğünde gül, unutma ağla, ağladığında; bırak, kurallarını koysun, senin yüz ifadene göre. farz et kumar oynanacak, elinde salla fildişi zarları, acemice atıver, sürdür acemice atmayı. aşık kemiği atılacak diyelim, küstürme yenilirse. hep lanet sayılar geliyormuş gibi davran eline: haramilerin çetesi gibi taş süreceksin diyelim, bırak düşsün askerin, camdan düşmanı önünde. aç şemsiyesini, bizzat sen tut sapından, yolda yürürken, sen yol aç ona kalabalıkta. hiç durma getir taburesini şık divanın önüne, çıkar zarif ayaklarından terliklerini ya da giydir. sen soğuktan titresen bile, al sevgilinin elini koy üşümüş sinene, ısıt. rezil bir işmiş gibi düşünme (hoşlanacaksın, rezil olsa bile) aynasını tutmayı, soylu elinde. üvey anası yorulunca canavarlar yollamaktan ona, hak etmiş gökyüzünü o kahraman, ilk o omuzlasa da yüceleris karışmış Ionialı kızlar arasına, derler ki bir sepet almış eline ve başlamış kaba yünleri eğirmeye. işte o tirynsli kahraman bile uymuş sevgilisinin buyruklarına: haydi git şimdi, durma katlan sen de onun çektiği sıkıntıya. baktın buluşma teklifi aldın pazar yerinde, buluşma saatinden hep çok erken ol orada, sakın ayrılayım deme saat geç olmadan da. seni çağırdığında bir yere, bırak her şeyi, koş, dikkat et, kalabalık itiş kakış yolundan etmesin seni. ...
Sıradakiler onu görünce bağırmaya başladılar: 'Hola Don Faus­tino. Ama dikkat et de kusayım deme sakın.' 'Kulak ver bana Don Faustino. Uçurumun dibinde fıstık gibi kızlar var.' 'Don Faustino. Bir dakika bekle de öbüründen daha büyük bir boğa getirelim.' Biri de şöyle bağırdı: 'Sen benim diyeceğime kulak ver Don Fa­ustino. Hiç ölümden söz edildiğini duymuş muydun?' Don Faustino orada duruyor, yürekli havası atıyordu hala. Öbür­lerine kendisinin çıkacağını söyleten güdünün etkisi altındaydı daha. Boğa güreşine katılacağını söyleten güdünün aynısıydı bu. Onu ama­tör bir matador olabileceğine inandıran, bu umudu yaratan güdünün aynısı. Şimdi Don Ricardo örneğinin etkisi altında kalmış, orada hem yakışıklı, hem yürekli, hem de yüzünü küçümseyici biçimde buruştu­rarak duruyordu. Ama konuşamıyordu ne yazık ki... Sıradan biri, 'Haydi Don Faustino!' diye seslendi. 'Gel, Don Fa­ustino! Boğaların en büyüğü burada.'
Reklam
90 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.