Onu sekiz geçtiğinde
Pardon saat kaç diye sordum yanımda otobüs bekleyen kadına. Onu on geçiyor dedi. Teşekkürler dedim.  Arkamı dönüp omzuma çapraz olarak taktığım çantamdan telefonumu çıkarıp çaktırmadan saate baktım. Hayır onu on geçmiyordu. Onu sekiz geçiyordu. On demek sekiz demekten daha mı kolaydı? Neden hep sayıları yuvarlayarak söyleriz ki? Altı geçseydi beş
Tatlı bir rüzgar esintisinde; kuş seslerini ve doğayı dinleyeceğimiz bir müzik keşfetmek üzereyken ve tam ritmi yakalamışken, kendisini henüz ve hala göremediğim bir kuş,tüm o müziğe karşı şarkısını söylemekte. Sanki. Asıl kuş benim, asıl ritm benim ve asıl doğa tüm bu şehirleşmeye rağmen bak burada der gibi. İnanabilmek mi? Yoksa nefesini tutup gözlerini kapatıp, kapılıp gitmek mi o ritme? Biraz daha sakinleştiren bu ses de uyumak mı istersin ya da daha fazlasını yaşamak mı? Tam o an da kanatlarının var olduğunu anlıyorsun. Tutmak isteyip kokusu içime çekmek, fakat uçacak. Korkmak mı? Hayır korkak değilim insanlar kötü. Ama der gibiydim, bekle der gibiydim, lakin sesim soluğum kesilmişti. Ve birazdan kanatlarını çırpıp uzaklaştı, yarım kalmış tüm şarkıları şiirleri de ve kalp ritmini kanatlanıp götürdü. Ve ben bi daha nefesimi tutamadım. Şarkı susmuştu, rüzgar dinmişti ve o ben kuş olmuştum onun kalbine konmuştum... Sanırım söyleyeceklerim bu kadardı...
Reklam
"Halkın aymazlığına gösterdiği tepki, dağa kaçan İsa hikayesini getirdi aklıma... Peygamberi dağa doğru koşarken görmüşler, "Ey İsa, aslandan mı kaçıyorsun?" diye sormuşlar. O, "Hayır!" demiş. "Kaplandan, ejderhadan mı kaçıyorsun?" diye sormuşlar. O yine, "Hayır," demiş ve eklemiş, "ben peygamberim, aslandan kaplandan korkmam." "Peki o zaman neden kaçıyorsun?" diye sormuşlar. "Ahmaklardan kaçıyorum," demiş İsa, "çünkü onlarla baş edemem."
Sayfa 115 - İnkılâp Kitabevi Yayınları, 11.Baskı
Nalıncı Baba Padişahın İşi Ne! Murad Han (III. Murad) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: - Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? - Akşam garip bir rüya gördüm. - Hayırdır inşallah. - Hayır mı şer mi
Yaşa İstanbul yaşa Yeni zenginlerinle. Bana senden hayır gelmez, Çok çektirdin. Bitpazarı şahidimdir Az mı pabuç, palto sattım Aç kaldım, az mı para dilendim Bütün şehre borcum var.
Descartes'ın problemi bambaşka bir şeydi; kesinliğin temeliydi —yani her türlü mümkün kuşkunun elinden sıyrılabi­lecek bir kesinlikti. Eğer şunu dersem —olsun ya da olmasın be­nim için fark etmez... kendime bunun kendi temelini kapsayan bir kesinlik olup olmadığını sorarım. Hayır. Masanın varoldu­ğundan eminim, bu biliniyor zaten, ama bu kesinlik kendi temelini içinde taşımıyor. Peki acaba kendi temellerini içlerinde ta­şıyan kesinlikler de var mı? Burada bir derece daha yükseliyorum demektir: Deniyor ki iki kere iki dört; bu kesin. Dostoyevski'nin kahramanları derler ki: İki kere ikinin dört etmemesi iste­nemez mi peki? Ve iki kere ikinin dört ettiğinden eminim dedi­ğinde, acaba burada da kendi temelini içinde taşıyan bir kesinlik mi var? Neden iki kere iki dört etsin ki? İşte o zaman iki kere ikinin dört ettiğini kanıtlamaya girişilebilir —bu karışık bir iş. Buna karşın Descartes kendi temelini içinde taşıyan bir kesinliği bize kuşku duyma işleminin vereceğini düşünüyordu. Yani kuşku duyamayacağım tek bir şey vardı, masanın varlığından kuşku duyabilirdim, bir önermenin doğruluğundan kuşku duya­ bilirdim, ama tek bir şeyden kuşku duyamam, o da kuşku duy­duğum ölçüde düşündüğümdü. Başka terimlerle söylersek, kuşku duyma işlemi, kuşku duymak düşünmek demek olduğu ölçüde, bana kendi temelini içinde taşıyan bir kesinlik sağlaya­caktır: Düşünüyorum! Bu çok tuhaf, eğlenceli bir formül.
Sayfa 67 - Pdf
Reklam
Şiddetli, çaresiz öpücükler, sonra... "Silah kullanmayı bilen bir kızdan daha seksi bir şey yok." Alt dudağımı dişlerinin arası- na alıp hafifçe ısırdı. "Ateş etmeyi ne zaman öğrendin?" "Babam bana on bir yaşındayken öğretmeye başladı." Kollarımı boynuna doladım ve ellerimi sarı saç tutamlarının arasına gömdüm.
Sayfa 180
"Dalgaların sürekli çarptığı kaya gibi ol: Sağlam, hareketsiz durur kaya ve yatıştırır etrafında suyun öfkesini. "Ne talihsizim ki bu benim başıma geldi." Hayır talihsiz değilsin, "Bu benim başıma geldiği için talihliyim, zira bana hiçbir zarar veremedi ve şu andaki, ya da gelecekteki yaşamım için de korkmuyorum," demeli. Çünkü herkesin başına talihsizlik gelebilir, ama herkes talihsizliği zarar görmeden atlatamaz. Öyleyse neden talihsizlik değil, talih olmasın? Yani insanın talihsizliğinin, insanın doğasının sapmasından kaynaklanmadığını mı söyleyeceksin? Peki insan doğasının iradesi ya da amacıyla uyumsuz olmayan bir şeyin, bu doğadan sapma olması mümkün mü? Peki nedir bu irade ya da amaç? Biliyorsun ne olduğunu. Başına gelen şeyler adil, cömert, gösterişsiz, aklı başında, telaşsız, dürüst, mütevazı, özgür olmanı, insanın kendine has doğasını var eden diğer bütün özelliklere sahip olmanı engelleyebilir mi? Kalan günlerinde, sana acı veren her şeyde bundan faydalan: "Bu bir talihsizlik değil, aksine buna yiğitçe katlanmak talihtir."
"Kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunun farkında mısın Angelina?" diye sordu. Baldırındaki kılıftan bir bıçağa uzandı- ğında kocaman gözlerle izledim. Göğsüme doğru yönelttiği kocaman bıçağı takip ettim ve bıçağın hafif kıvrımlı ucunu gömleğimin ilk düğmesinin altına taktı. Pürüzsüz metal yüzeyinin üstünde kurumuş kana benze- yen
Sayfa 158
-Sırlar seni güçlendirir, değil mi? -Hayır, sırlar seni kötüleştirir.
Reklam
"İntiharda mı ettin yoksa? " "Hayır..." "Ama düşündüm."
"Demokrasi"dedi."Bunun anlamını bilen var mı?" "Biziz."dedi birisi... ..."Sence bu sözcük ne anlama geliyor?" "Herkese eşit haklara evet,ayrıcalıklara hayır."dedim. ......Sonra,tahtaya BİZ BİR DEMOKRASİYİZ yazdı.
Lakin ben sizden o kadar büyük, o kadar çok bir şey mi istiyordum? Haftalarca burada bir bakışınız için köpekler gibi süründüm, siz benden bir tebessümü, bir bakışı esirgediniz. İşte sizin yeminleriniz! Benim hürmet ve riayetimden bir şüpheniz mi vardı, benim sadakatimde bir kusur mu gördünüz? Hayır, değil mi? Sadece bir sözle, bir işaretle beni inandırsanız, bana sadece, " Hala seviyorum, fakat korkuyorum" deseniz ben sizin için aylarca ateşlerde yanar, saadet ve ümitle beklerdim...
Ölüler hayata döner mi? Kitaplar hayır diyor, gece evet diye haykırıyor.
Resim