Budapeşte, 3 aile, savaş, 30 yıllık hikâye. İza’nın Şarkısı’nda Szabo başkalarıyla ilişkilenme biçimlerinin peşinden gidiyor, iletişimsizliğin hazin sonuçlarını kafamıza kazıyordu. Katalin Sokağı’da ise başkalarıyla olan ilişkileri aile, dostluk, komşuluk, aşk üzerinden yine anlatılıyorsa da, asıl en çok insanın kendisiyle olan ilişkisi ve savaşın etkisiyle yaşanan dönüşüm başrole oturuyor. Bir savaşın bize neler edeceğini tahayyül edebilir miyiz? Tahminlerde bulunabiliriz belki ama düşünmek bile istemiyorum, seyircisi olarak yaşadıklarımızla bile başetmekte zorlanıyorum. İnsanın hayatının, savaş görmüş bir toplumda önce ve sonra diye ayrılmasından tabi ne olabilir? Savaştan neredeyse hiç bahsetmeyerek bir savaş hikâyesi anlatma ustalığını gösteren Szabo genel olarak bu konuda çok usta, anlatmak istediğini öyle bir anlatıyor ki, okurken değil bütün olarak düşünürken taşlar yerine oturuyor, olaylarla birlikte karakterleri, davranış, düşünce ve duyguları sanki gözlemsel olarak anlatıyor gibi ama sonrasında bir bakıyorum derin bir kavrayışla bitiriyorum. Hatta öyle ki Szabo’nun kitapları bitmiyor, insanın aklında kalıveriyor sanki yeni okunmuş gibi. Magda Szobo için sevgiden ziyade takdir, beğeni kelimeleri duygumu daha net anlatıyor. Yüksek bir takdir, beğeni.
İza’nın Şarkısı’nda da olduğu gibi, Katalin Sokağı’nın da giriş bölümü (yaklaşık 40 syf) okurken zorluyor, akmıyor ama pes etme sonrası gayet sürükleyici. +16lar iyidir.