Nihayet Hariciye Nâzırlığı ve Nâzırlık uhdesinde olarak Londra sefiri... Sene 1255... Eski harfleri bilenler, 5'in bir yuvarlakla yapıldığını bilirler.
Zamanın şairi hemen oturtuyor:
"Bir, iki, iki delik
Abdülmecid oldu melik!"
1255... Abdülmecid tahta çıkıyor. Ve o, Hariciye Nâzırı, Londra sefiri iken tam aradığı zayıf padişahı bulduğu için çat diye İstanbul'a geliyor. Sene Milâdî 1839... Gülhane Hatt-ı Hümayunu... Gülhane Parkında bütün vezirler toplanıyor. Ekalliyet temsilcileri de ... Patrik, hahambaşı, şu, bu... Herkes setresini, yeni elbisesini giymiş, artık eski kavuklar yok... Birtakım tuğlar parlıyor feslerin üstünde!.. Ne aldığını biliyor, ne verdiğini, memleket... Bir hayret âlemi!...
Gülhane Hatt-ı Hümayunu okunuyor. Şeriatın medhi ile başlar hat.. Şeriat-ı Garra-yı Ahmediyye tabiriyle.. Ne istiyoruz biz bu adamdan öyleyse?.. Fakat o ne müthiş sinsi yahudi ve münafik tâbiyesi... Şeriatın medhiyesi ile başlayan Gülhane Hatt-ı Hümayunu, bizi basit Avrupa demokrasilerinin İslâmiyette 1300 sene evvel hakikatı konmuş olan usûllerine davet eder. Şöyle: Can masûndur, irz masûndur, mal masûndur, adalet gelecek, müsavat gelecek... Basit, yalama olmuş nakarat... Bunları öne süreceğine, Şeriat ihya edilecektir, desene. Hayır! Şeriat medhediliyor, fakat bunlar sanki Şeriatta yokmuş gibi gizli bir Şeriat düşmanlığı içinde bir Avrupalıcılık güdülüyor. Tabiye bu, tertip bu, usûl bu. Ve bunu Hariciye Nazırı sıfatıyle yapıyor. Ne selâhiyet!... Sadrazam da değil henüz... Padişah da orada; titreyen bir tuğ fesinde, bütün bunları hayretle, piyano dinler gibi dinliyor, çünkü pek bayılırdı piyano dinlemeye...