"Bay Hitchcock, size daha fazla şey anlatmadan önce sormak istediğim bir şey var. Canavarlara inanır mısınız?
Saygılarımla,
Bayan Sylvia A. Slater
Kule Oteli
New England, Vermont"
Çocukluğumdan beri evde yalnız kalmaktan, karanlıktan ya da korkunç hikayelerden korkmam. Korku filmleri benim için eğlencelidir. Hele ki okuduğum bir kitaptan ürktüğumü hiç bilmem. Ama oluyormuş demek ki!
Bir zamanların işlek Kule Oteli, yakınlarından geçen otoyolun yapılmasıyla terkedilmiş bir hal alır ve bu muhteşem hikayenin ev sahibi olur. Normalde böyle terkedilmiş yerlerde geçen hikayelere bayılırım. Karakterlerle beraber odaları gezer, çekmece ve dolapları karıştırırım. Ama bu sefer kapıların arkasını keşfermeye çok da meraklı değildim açıkçası. Yazarın anlatım gücü o kadar kuvvetli ki HD tadında bir gerilim filminin içinde buldum kendimi sanki. Tabi ki bu etkiyi kendi dilimizde çevirmen Elif Bulanalp'e borçluyuz aslında.
Hikaye 3 ayrı zamanda geçiyor. 1950'ler 1980'ler ve 2013. Tarihler arası geçişler o kadar başarılı ki hikaye hiçbir karmaşaya yer vermeksizin kendi kendini çözüyor. Bu tür kitaplarda yaşanılan tahmin yürütme telaşına bile girmiyorsunuz. Hikayenin 1950'lerdeki bölümünde hayat bulan ve Hollywood yıldızı olma hayali kuran Sylvia karakterinin hayranı olduğu Alfred Hitchcock'a yazdığı mektuplar gerçekten çarpıcı. Hikayeye gerçeklik etkisi katıyor. Bu tür kitaplardan hoşlanmıyorsanız bile çok beğeneceğinizi düşunüyorum. Mutlaka okunmalı.