Her şey olarak da tanımlanabilir. Hegel'in tinsel ve doğal gerçeklik arasında yaptığı ayrım, Schelling'in bakış açısına çok şey borçludur. Schelling de bilindiği üzere, doğayı bilinçsiz ya da dışlaşmış tin olarak yorumlar.Hegel inin Fenomenolojisi'nin 'Tin' bölümünün hemen başında kendine özgü üslubu ve terminolojisiyle şöyle bir tanımlama yapar:"Tüm gerçek lik olma kesinliği doğruluğa yükseldiği ve kendisinin kendi dünyası ve dünyanın onun kendisi olarak bilincinde olduğu zaman akıl, tindir."
Bacon'ın zamanından beri bilimsel yöntemin yaptığı gibi, hakiki bilgiyi ona erişmeyi önleyen tüm yanlış yolların karşısına yerleştirmekten ya da özümsenmemiş nesnelerin bilince yabancı olduğunu düşünmektense Hegel, muhteşem sentez içinde hatayı hakikate dahil eder. "Bilincin içinden geçip gittiği kendine dair deneyim, nosyonuna uygun olarak, bilinç sisteminin ya da Tinin hakikat alanının tamamından farksızdır." başka deyişle teori vile deneyim zıt terimler değildir, en derin düzeyde eşananlamlıdır. Hakiki Wissenschaft'ın deneyimin ötesinde bir hedefi-soyut Platonik özler dünyası ya da Kantçı numenler dünyası - yoktur; aksine bilim, tarihsel oluşların görünürdeki kaosu içindeki hakikat tezahürlerine, içkin mantığs dikkat eden bir Fenomenoloji olarak kalmalıdır.
Bu eleştirel-olmamak, bu gizemcilik, çağdaş anayapıların (özellikle sınıf meclisi sistemine dayanan anayapıların [siyasal meclislerin]) gizemini olduğu kadar Hegel felsefesinin ve özellikle onun hukuk felsefesi ile din felsefesinin de gizemini oluşturuyor.
[Çağdaş dönem] insanın nesnel varlığını ondan, yalnızca dışsal, maddesel bir varlık olarak ayırıyor. İnsanın içeriğini onun gerçek gerçekliği olarak almıyor.
Farklı olarak ideal olanı, biçimlendirici formu algı dünyasına içkin görmüşse, Hegel de Protestan ruhlu bir Hıristiyanlıkla birlikte bu dünyaya daha içkin ve akılsal bir Tanrı imgesine yönelecektir.Daha dünyevi ve kapitalist mentaliteye uyumlu bir dinsel perspektiftir Protestanlık.Tanrı'nın algısal gerçeklikte, bu dünyada içkin akılsal bir hakikat olarak bu belirişi, bu dünya ve öte dünya arasında bölünmüş mutsuz bilincin aşılmasının ilk adımıdır.Bilinç kendi dünyevi gerçekliğine akılsal bir temelde sahip çıkar ve nesnelliği kendi öznelli ğine uygun bir şekilde işler ve dönüştürür.Akıl ve akılsallık yalnızca öznel düşünmenin edimselliği için belirleyici biçim değildir, nesnel gerçekliğin varlığı ve hareketi için de belirleyici özsel biçimdir.