"Her yasal hak helâl değildir."🍃🍃 Alev Alatlı
Aslolan, hakkın helâl edilmesi olmalıdır. Aslolan, helâlleşmek olmalıdır. Helâlleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak helâl değildir.Evet, her yasal hak helâl değildir ve olamaz! Her helâl de yasal hak değildir. Yirmi birinci yüzyılın en yaman toplum projesi, helâl olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerekir..."
Alev Alatlı
Alev Alatlı
Reklam
Yenen lokma helal olursa nesiller helal ve islam yetişir. Kadının boğazından geçen lokma halel olmazsa onun toprağından doğan can nasıl helal olsun kadının sorumluluğu yok sözü hak adına nasıl maruz görülebilir Temiz su içersen Allah sifani verir Haram ve pis su içen boğazından geçen kim olursa olsun helal ve duru olamaz Allah temizdir temiz olanı sever Eş haram getiriyor Kadın da bunu biliyorsa ya haramın ya da ailen seçim senin senin haram lokmana ortak olmam diyen Allaha kul islama mumindir es kocanın getirdiği haram lokmayı biliyorsa bile bile onu yemesi hak adına nasıl doğru kabul edilebilir? Hak birdir ve eğrilip bükülmez Haram da haramdır benim mükellefiyetim yok denemez Bile bile haram lokmayı yemek nasıl maruz görülür hak var nizam var Doğru ve Kuran var Allah temiz olmayı ve helal lokma yemeyi emreder Her kimden olursa olsun haram lokma katık edilemez ve bile bile ama eşim haram yoldan kazandı benim kabahatim yok haram lokmayı yer otururum diyemez Harama karşı var gücüyle karşı durmalı ve islamin temeli olan helali korumalidir Haram lokma üzerine aile insa olmaz illa helal illa helal Bir su akıyor berrak ve duru Helalse o su hayat ve sıhhat kan ve can verir Bir su akıyor içine bir avuç pis su karıştı artık o su temiz değildir ve sıhhat vermez veremez illa o pis suyu temiz helal suyundan ayırmak ve hakka helal ve hayra temiz sularda temiz arınık akmak nimettir sıhhattir ve en güzel nesillere islama müjdedir la ilahe illallah Muhammeden Resulullah
İsrâiloğullarının dindeki bozuklukları şöyle başlamıştır. Bir adam başka birine rastlar ve: ‘Hey arkadaş, Allah’tan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket, zira o işi yapmak sana helâl değildir’ derdi. Ertesi gün aynı işi yaparken tekrar o adamla karşılaşır ve onu yaptığı kötülükten yasaklamadığı gibi onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah, onların kalplerini birbirine benzetti”. Sonra Rasûlullah (salat ve selam olsun) şu âyeti okudu: “Allah’tan gelen gerçekleri örtbas etmeye şartlanmış olan şu İsrâiloğulları Dâvud ve Meryemoğlu İsa’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bu onların isyan etmeleri ve hak, adâlet sınırlarını aşmalarındandır. Onlar birbirlerini işledikleri kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmadılar. Yaptıkları şey gerçekten ne kötü idi ve şimdi onların çoğunun inkar edenleri kendilerine dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne kadar kötüdür ki Allah onlara gazap etmiştir, onlar azapta ebedî kalacaklardır. Eğer onlar Allah’a ve kendilerine gönderilen peygambere ve ona indirilen her şeye gerçekten inansalardı bu; Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost edinmezlerdi. Ama onların çoğu İlâhî sınırları aşan kimselerdir.” (Mâide, 78-81). Bu âyeti okuduktan sonra peygamberimiz (salat ve selam olsun) şöyle buyurdu: “Hayır Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği emreder kötülüklerden sakındırır, zâlimin elini tutup zulmünden el çektirir, hakka döndürüp hak üzerinde tutarsınız, ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir de İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvud, Melâhim 17)
Sabrediyorum, bir gün gerçekleri tüm bedenizle fark edeceğiniz için, Sabrediyorum kalbimin ahını, Yüreğinizle ödemeniz için. Hiçbir hak asla yalanın ihanetin, suistimalin uğruna helal değildir.
Allah’ın yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul etmenin hemen arkasından zorunlu olarak Allah’ın ibadet edilen varlık olması ve insanların bütün işlerine hükmeden varlık olması gelir. O’nun hükmü altında bulunan meselelerden sadece birisi, insanlara rızık vermesidir. Onlara rızık vermek, Allah’ın yerde ve gökte verdiği bütün nimetleri kapsar. Cahiliye döneminde Araplar, yüce Allah’ın varlığını kabul ediyorlardı. O’nun yaratıcı ve rızık verici olduğunu da… `Müslüman olduklarını söyleyen bugünkü insanlar da böyledir. Cahiliye Araplar’ı bunları kabul etmelerine rağmen, Allah’ın kendilerine verdiği rızıklar konusunda helâl sayma ve haram kılma yetkisini kendileri kullanıyorlardı. Nitekim bugün `müslüman’ olduklarını söyleyenler de böyle yapmaktadırlar. Kur’an onların bu çelişkilerini yakalıyor. Çünkü onlar Allah’ın varlığını, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ediyorlar. Bununla beraber, kendi hayatlarında Rububiyet (ilahlık) yetkisini, yani yasama yetkisini kendilerinden birine veriyorlar! Bu apaçık bir çelişkidir ve onları “şirk” ile damgaladığı gibi, bugün, yarın ve kıyamete kadar bu çelişkiye düşecek olan herkesi de `şirk’le damgalamaktadır. İsimler ve yaftalar ne kadar değişirse değişsin, farketmez. Çünkü islâm, sırf bir etiket değildir, realiteye dayalı bir gerçekliktir!
Reklam
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.