Peyami Safa bu romanında, bir olay örgüsünden çok insan zihninin kıvrımlarında dolanan düşünsel bir serüven sunuyor. "9. Hariciye Koğuşu"ndaki o akıcı hikaye anlatımının yerine, burada daha derin ve sorgulayıcı bir anlatı var. Hikayr, okurdan sadece anlamayı değil, düşünmeyi de talep ediyor. Safa’nın dili yine etkileyici; hem edebi hem de entelektüel anlamda yoğun. Her cümle, sindirilerek okunmayı, üzerinde durulmayı gerektiriyor.
Gerçek ile hayal, akıl ile sanrı birbirine karışıyor. Vildan gerçekten var mıydı? Mualla kimdi? Anlatıcı kimliğini hiçbir zaman tam olarak ele vermiyor. Ne bir meslekten bahsediliyor ne de toplumsal bir konumdan, yalnızca düşünce dünyasının derinliklerinde dolaşan biri var karşımızda. Bana göre daha çok kendi iç çöküşüne ve çözümlemelerine gömülmüş biri. Belki de yazar, bu belirsizlikle okuyucuyu da kendi tereddüt'üne ortak etmek istiyor.
Roman bittiğinde yanıtlar bulunmuyor, aksine yeni sorular baş gösteriyor. Tıpkı ismi gibi, bu kitap da kesinlik sunmaktan çok, zihni belirsizlik içinde tutan bir iz bırakıyor. Ve belki de bu yüzden uzun süre zihinde kalıyor.