Hangi tür ile başlayan sorulardan nefret ediyorum!
Kitap, film, müzik hiç önemli değil!
İnsan sevdiği şeyin neden yalnızca bir türüne bağlı kalır ki?
Neden polisiye ile sınırlı kalsın okuma yolculuğum?
Ya da neden Klasikleri okurken güncel yazarları okuyamayayım?
Neden amacım yalnızca edebi lezzet ya da felsefe, psikoloji bilgisi olsun?
Erich
Sanat'ın 7 Rengi 2 kitabını da diğer kitap gibi çok sevdim.Yazılan yazı ve şiirlerin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Geçen incelememde yapmamıştım ama bu incelememde tüm yazarlara teşekkür etmek istiyorum:
Türk Edebiyatının Gamlı, Lirik ve Nostaljik Prensesi:
Tezer Özlü
(10 Eylül 1942 – 18 Şubat 1986, Yaş: 43)
Tezer Özlü’nün aile hayatını, çocukluğunu, yaptığı üç evliliği, intihara olan eğilimini, manik-depresif tanısı ve hangi yabancı yazarlardan ilham aldığını, neden sürekli intihara öykündüğü bilinmeden yapılan bir ‘’Tezer Özlü Okuması’’, tam olarak
İnsan,ölümü görüp hissettiğinde tövbe eder secdeye
kapanarak.
İnsan,ölümünü gördüğü yerdelerde,kaçar her şeyi
geride bırakarak.
(sen benim ölümümdün)
Gözlerin cennet bahçeleri gibiydi, ölümsüzlüğün
şehriydi.
Gözlerinde yaşam vardı senin, ben yaşamak istemiştim.
Tüm gidişlerine rağmen ben hep geldim.
Gitme derlerdi bana "bir insan
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara..
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey..
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke
200. gün... Hayatımın en kötü 200 günü. Bunun böyle olması çok olağan dışı bir şey değil. Bana eğer bu ayrılıktan önce "ayrılık olursa nasıl olur" diye sorsaydılar, hemen hemen şu anki gibi bir durumu tarif ederdim. Yani beklenti dışı bir şey yok. Bu süreç ne kadar sürerse, bu günler de 201, 202... diye devam eder. Tabii ki de umut
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Çok özlediğim bir şehir var
Çok özlediğim bir şiir
Ve çok özlediğim bir deniz
Kavuşmak dileğiyle.
( Zonguldak )
11/12/20
23.33
Kitabın ön yüzü. Başlamadan yine bir memleket özlemi sarmış dört bir yanımı.Bazı zamanlarda bu daha çok oluyor. Bazı zamanların tanımı ne bilemiyorum açıkçası. Mesela bir ders arası kafamı masaya koyuyorum
Mai ve Siyah romanı içinde bulunduğu Serveti Funun Dönemi’nin izlerini
taşımaktadır. Roman, aşk ve aile temalarından bahsederken; içe kapanıklık, karamsarlık,
hayallere sığınma ve hep var olan hayattan bir kaçış isteği görülmektedir. Teknik açıdan son
derece başarılıdır. Söz sanatlarına fazlaca yer verilmiştir. Betimlemeler sayesinde olayların
Umay Umay'ın dediği "çağıran bir şeyler var hep beni uzak şehirlerde" sözünü tek bi kelimeyle özetlemişler: Fernweh
Almanca bir kelime: Fernweh.
Daha önce bulunmadığın, uzak yerleri özleme, uzak yerlere gitme isteği anlamına geliyor..
Hep bir yerlere gitme isteği sarıyor ruhlarımızı .Çünkü dünyadaki hiçbir yere ait değiliz . İster uçsuz bucaksız ummanlara ,denizlere,dağlara ,bayırlara ,
Ormanlara gidelim ... İçimizde olan sonsuzluğa özlem, sonu olan her şeyden sıkılıyor . Bir limana demir atamıyoruz ,bir yerde sabit kalamıyoruz . Olduğumuz yer -dünya- sıkıyor bizleri ... Biliyoruz ki her şey bitecek bir gün teker teker hayatlarımız ,nefeslerimiz,bizler ... Şu kısacık hayatlarımıza neler neler sığdırıyoruz ... Koskoca hayallerimizi, sevdiklerimizi,sevmediklerimizi, hatıralarımızı , yaşadığımız her an'ı ve her nefesi ... Kavuşmayı bekliyoruz bir yerlere ,birilerine , belkide kendimize ...
Hep bekliyor ,özlüyor ve gidiyoruz ...
Zamanda bazen bizimle bekliyor bazen bizimle özlüyor ve hep bizimle geliyor ...
Öykü kitapları hayranı biri olarak beni mest eden kısacık bir kitap.
Özellikle ilk hikaye olan 'Kalanlar' kendimi çok bulduğum bir hikaye oldu. Bu yaşıma kadar toplam yirminin üstünde ev değiştirdim. Çocukluk ve ergenlik yıllarımda bir evde iki yıldan uzun oturmamaya o kadar alışmışım ki yetişkin olduğumda kendimin de bir evde uzun süre oturmadığımı, sıkıldığımı ve bir an önce eşyaları kolileyip başka bir yere gitme isteği içinde olduğumu fark ettim. Ondandır ki Kalanlar hikayesinin bize hissettirdiği bir beton yığınını nasıl yuva gibi hissedersin temasını çok sevdim ve yansımalar buldum hayatımdan hep.
Hikayelerin geneli de aslında yuvan, yuvanı yuva yapan eşyalar, insanlar, kendini dünyada bir yerlere sığdırabilmek üzere.
Her hikayeyi sevdim. Kısacık hikayeler ile çok güzel duygular yakalamış. Bu kitapta beraber çıkmış bütün kitaplarını bitirmiş oldum. Yeni kitaplarını dört gözle bekleyeceğim.
Elbette öykü sever herkese tavsiye ederim.