“Ben buradayım sevgili okur, sen neredesin?”
diye sormuştu Oğuz Atay.
Ben de buradayım aslında…
Ama bir türlü kendimi bulamıyorum.
Birilerine yetişememek değil derdim,
zaten kimse beni beklemiyor.
Ama kendime bile yetişemiyorum.
Bir ömrü, hep ertelenmiş bir şeyin kıyısında bekleyerek geçirdim.
“Kendimi bir yerlere koyamıyorum.”
Ne geçmişin içine sığıyorum,
ne bugünün cümleleri bana ait.
Hayat sanki dışarda bir yerde yaşanıyor.
Ben hep camın ardından bakıyorum.
Bazen suskunluk da bir çığlıktır.
Benimkisi içten içe yankılanıyor.
Yaşamadığım anlar içimde birikiyor,
ve artık taşıyamıyorum.
Ama hâlâ içimde minicik bir yer,
inatla “henüz bitmedi” diyor.
“Hayatı ıskalamak istemiyorum sevgili okur.”
Belki bir gün,
gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu
geç kalmadan hissederim.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandir.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!