Hiç korkmamış olsaydım keşke. Hiçbir korkuyu tatmamış olsaydı bilincim ve bedenim. Korunmaya ve savunmaya gerek duymasaydım. Korkuyu bilmeyen canımın istediği gibi davranıp, korkuyu bilmeyen canımın istediği gibi konuşsaydım. Gerçekten nefes alabilseydim her an. Gerçekten yaşayabilseydim. Ben olsaydım sadece, en doğal halimle. Gerçekte yaşayabilseydim keşke. Öyle uyansaydım her sabah; öyle tat alsaydım, öyle dokunsaydım, öyle koklasaydım tüm kokuları, öyle duysaydım sesleri... Öylece kendime özgürlüğümle, özgünlüğümle olsaydım bu dünyada, bu rüyada. Kendine özgü, özgün ve özgür. Var olsaydım olabilir miyim? Keşke...
Yoo, ben her sabah duyuyorum bu sesi mlsf
Artık kimse "Arkalara doğru ilerleyelim!" diye bağırmıyor otobüslerde ve tramvaylarda.
Reklam
Her sabah vakti ses geldi kulağıma "Zikret!" dedi, zikredip yürüdüm ben işte Aşksızları gördüm ki, hep yolda kaldı O sebeple aşk dükkanını kurdum ben işte -Ahmed Yesevi
“… Bir sabah uyandığımda Nergis’i yanımda göremedim, bir tepenin başındaydık araya araya aşağıdaki uçurumda olduğunu gördüm. Kendini atmıştı, yuvarlanarak aşağı indim, kayalar, dikenler her yanımı yırttı, sürüne sürüne yanına gittim, hâlâ yaşıyordu ama kollar bacaklar kırıktı, kucağıma koyduğum başı da kandan sırılsıklam olmuştu. Gözlerini açtı, onu gördügümden beri ilk kez konuştu. "Ben bir insandim abla" dedi, son sözleri de bu oldu zaten, başka da bir sey demedi..”
Seni sevmemek akıl işi değil ki Eylül. On kelimeden on biri sen iken, her sabah uyandığım gün günlerden Eylül iken, bizim takvimde Eylül kavuşmak iken ben bırak seni sevmekten vazgeçmeyi her gün ardı arkası kesilmez yangınlar ile sana yanıyorum.
Mehmet Ali'ye soruyordum: - Niçin her şeyim senin hemşerilerinin bu kadar tuhafına gidiyor? Mehmet Ali önce inkar etmek istiyordu; sonra kendini tutamıyor; baklaları, birer nasihat halinde, ağzından çıkarı­yordu: - Beyim her gün tıraş olmayıver. - Beyim, bu dağın başında sabah akşam dişlerini fırçalamak neyine gerek. - Beyim, bizde saçlarını kadınlar tarar. - Beyim, geceleri, sabahlara dek mırıl mırıl ne okuyup duruyorsun? Seni büyü yapar sanırlar. Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla başbaşa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıp­lak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir alemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrul­muş mahlukları ile dolmağa başlar.
Reklam
Bir terapi yöntemi olaraktan;
Siz dilediğinizi yapabilirsiniz ama ben kitabımı şu masaya koyup her sabah uyanır uyanmaz biraz okuyacağım, bunun bana iyi geleceğine ve gün boyu bana yardımcı olacağına inanıyorum.
Sayfa 18
Hâlâ sen varmışsın gibi İki yastıkla yatıyorum... Kimseye söyleme gidişini, ben söylemedim. Flimde senin siparişin olmayan torbalarla geliyorum eve....Ağlaya ağlaya öpüyorum yattığın yastığı yorganı...Sanki beni az önce yolcu etmişsin gibi çıkıyorum sokaklara... Üst komşuya hava atarak, bi fiyaka bi görsen... Ne garip bu insanlar! Bütün mahalle, hatta alttaki bakkal bile seni geçen kasım öldü sanıyor... Ne garip bu insanlar! Hala her sabah bana selam veriliyor.... Sanki yaşıyormuşum gibi...
Sayfa 21
Hâlâ sen varmışsın gibi İki yastıkla yatıyorum... Kimseye söyleme gidişini, ben söylemedim. Elimde senin siparişin olmayan torbalarla geliyorum eve... Ağlaya ağlaya öpüyorum yattığın yastığı yorgani... Sanki beni az önce yolcu etmişsin gibi çıkıyorum sokaklara... Üst komşuya hava atarak, bi fiyaka bi görsen... Ne garip bu insanlar! Bütün mahalle, hatta alttaki bakkal bile seni geçen kasım öldü sanıyor... Ne garip bu insanlar! Hâlâ her sabah bana selam veriliyor... Sanki yaşıyormuşum gibi...
Ben ona sıkıntılı güz günlerinde Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim Kırmak istememiştim duygu filizlerini. Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu Rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine İncinmesin diye tek acıyı bile ters yüz eden incelikli bir gülümsemeyle yüzümde. Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda Sıcacık bir sığınak
Reklam
Yaşamak, düşmekle kalkmak arasında geçirdiğiniz korkulu, ümitli, telaşlı zamanın adı. Düşüp düşüp kalkma sanatı. Ben maalesef pek başarılı olamadım. Çünkü kalkabilmek için, düşerken aldığınız yaraları iyileştirmeyi bilmeniz gerekiyor. Oysa ben her gece ağrıyla uyudum, her sabah sancıyla uyandım.
Artık her sabah yalnız uyanıyorum. Uyanır uyanmaz aklıma gelmiyor öldüğün, sanki her sabah tekrar ölüyorsun. “Tekrar ölmek” çok şükür, olmayan bir fiil, ben icat ettim, yeniden ölmek anlamına geliyor. “Dirilmek” diye bir fiil var oysa.
"Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlanmıza başlanz. " (T0.351)
Sayfa 345Kitabı okudu
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Her şeyin yoğunlaşma becerisini engellemeye çalışıyor gibi göründüğü uygarlığımızda, yoğunlaşmayı uygulamak çok daha zordur. Yoğunlaşmayı öğrenmede atılacak en önemli adım, kişinin okumadan, radyo dinlemeden, sigara ve içki içmeden yalnız kalabilmeyi öğrenebilmesidir; bu beceri de sevme becerisi için bir koşuldur Bir insana salt kendi kendime
Sayfa 131
yatanı çoktan unutulmuş köhne bir türbe gibi
sebepsiz bir ağrının ağır ağır sirayet etmesi gibi vücuda yavaş yavaş dinledim hepinizi akıttığınız zehir uyarınca oysa ben her sabah ölmemişliğimle yüzleşirken annemken hayata ısrarımın tek esbab-ı mucibesi yatanı çoktan unutulmuş köhne bir türbe gibi hem anlamlı hem anlamsız biçimsiz bir heyula!
İthaki Yayınları