.. zaman her şeyin ilacı, alınan yaşın da tüm duygular üzerinde özel ve hafifleştirici bir etkisi var. Ölümün yaklaştığını hissettikçe, ölümün gölgesi yolunuzun üzerine simsiyah düştükçe, olaylar gözünüze eskisi gibi batmıyor, derin duygularınıza artık aynı şekilde seslenmiyor, tehlikeli gücünden çok şey kaybettiriyor.
Yıllar geçer,insanın saçları beyazlar, sakalları beyazlar da, gözleri niye beyazlamaz, gözleri hâlâ böyle siyah , böyle köyü, böyle eskisi gibi tutan şey nedir? Her şey ezildiği , ufalanıp çürüdüğü halde nasıl olur da böyle kalabilir ?
William Gibson Büyük bir hevesle başlayıp yine aynı büyüklükte bir hayal kırıklığı yaşatan Neomancer kitabının yorumuyla geldim.
İlk olarak neden büyük bir hevesle başladığımı anlatayım. Neomancer, siberpunk türünün ilk romanı. Yazar yeni bir tür ortaya çıkarmış. O yüzden gerçekten bu kitabı çok merak etmiş ve alır almaz okuma listemin başına
Martin Eden en sevdiğim kitaplar arasında belki de ilk sırada yer alıyor. Kitabı ikinci okuyuşumda bile bana ilk zaman okuduğumdaki duyguları yaşatabildi. Okuyun, okutturun :)
Alt sınıfa ait bir gemi işçisi olan Martin Eden'ın yolu Morse ailesinden Arthur ile kesişiyor ve Martin'i eve yemeğe davet ediyor. Martin Arthur'un kardeşi olan Ruth ile
Yaşamda bir başlangıç, bir yolculukla başlıyor.. Neredeyse aynı olan yolcuların çıktığı bir yolculuk ile de son buluyor. Ancak bu kişiler artık eskisi gibi değil. Kimisi yeteneklerini heba ediyor, kimisi şans kapısını aralayıp aydınlık yollardan ilerliyor, kimisi hayallerinin tersi yönde gidip saygınlığı buluyor. Çünkü Balzac biliyor, yaşam her daim bir akış içinde ve biz de durmaksızın değişme ihtimalleri ile boğuşuyoruz. Dalgaları sevdiğimiz gibi onlara karşı bir şey hissetmeyip sadece alışkanlık haline de getirebiliyoruz. Açgözlülük, gurur, önyargılar, sınıf mücadeleleri hepsi insanlığa içkin..
.
Balzac karakter yaratma ustası benim için.. Kendisi oluşturduğu karakter için soyağacı yazan, bir karakterin ismine karar verebilmek için haftalarca düşünebilen bir yazar. Bu denli takıntılı oluşu yazdıklarına da yansıyor elbet. Okurken isimler karışabiliyor, verilen detaylarda kaybolabiliyorsunuz. Ama ne yapıp edip kafanızda soru işareti kalmadan bitiyor eser. Aslında anlıyorsunuz ki okurken işleniyor zihninize, bu hem beynimizin eğlenceli bir oyunu hem de Balzac gücü..
"Sen de birgün kendi yaşamını sürmüş, tüketmiş olacaksın, her şey tıpkı eskisi gibi duracak, işte o zaman sen de benim gibi, benden daha kötü ağlayacaksın."
Jane Eyre, Viktorya döneminin en iyi romanıdır. Kelimenin tam anlamıyla dönemin tipik olan her şeye sahiptir, ancak diğer romanlardan farklı olarak tüm unsurları tek bir hikayede toplar. Merkezde, benzerin tekinsizliği ve Bertha'nın hayalet benzeri nitelikleri gibi gotik unsurlarla zenginleştirilen Jane ve Rochester arasındaki romantizm var.
Spoiler İçerir
Veronika parlak bir eğitim kariyerinden sonra sıradan bir iş bulmuş ve çoğu insana göre oldukça mutlu sayılabilecek bir hayat sürmektedir. Ama uzun süredir planını kurduğu intihar girişimini tam da bu tekdüzelikten kurtulmak için en sonunda uygulamaya koyar. Gözlerini açtığında kendisini bir akıl hastanesinde bulur, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Veronika bu hastahanede dışarıdan daha fazla yaşama tutunur. Hayattan umudunu kesmiş bir halde girdiği bu hastane ona belki de hiç tahmin etmeyeceği şeyler katacaktır... Kitap toplumumuzun şuan içinde bulunduğu psikolojik sorunları tekrar tekrar gözden geçirmeme sebep oldu. Özellikle kitapta geçen acılaşma (depresyonun ileri düzeyi) terimi dünyanın çoğunluğunun içinde olduğu bir durum diye düşünmeden edemedim. Sürekli benzer hayatlar sürüyoruz ve benzer şeyler için kaygı duyuyoruz, benzer sevgileri yaşıyoruz ve yaşatıyoruz sanki bütün dünya birbirinin kopyası gibi. Farklı düşünen insanları dışlayıp her zaman çoğunluğun haklılığını savunuyoruz. İyi ki okudum dediğim kitaplardan oldu çünkü bana bir çok yeni düşünme tarzı kazandırdı ve empati duygusunu daha güçlü hissetmemi sağladı...
Kitapla ilgili birkaç satır yazacağım. Çünkü bu kitabı unutmaktan, zihnimde kaybolup gitmesinden korkuyorum. Güçlü felsefi ve ideolojik alt yapısıyla bu kitap bir başyapıt. Yazar çokça dogmatik öğelere değinerek her seferinde radikal ve fanatik bilinçsizleri eleştiriyor. Nasıl insanların aptallıklarından daha iyi faydalanılacağını ve böylece