İnsan, yaratılışı gereği kusurludur. Bazen yanlış düşünür, bazen yanlış söyler, bazen de yanlış yapar. Fakat onu yücelten şey, bu kusurların ardından Rabbine yönelmesidir. İşte istiğfar, kulun Rabbine açılan en içten kapılarından biridir.
İstiğfar, sadece dilde tekrarlanan bir söz değil; pişmanlığın, dönüşün ve arınmanın adıdır. Kalbi karartan günahların sabunudur, vicdanın üzerindeki tozu silen rüzgârdır. Bir insan ne kadar günahkâr olursa olsun, Rabbine yönelip “Estağfirullah” dediğinde, gökler onun için açılır. Çünkü Allah, tövbe edenleri sever; hem de çok sever.
İstiğfar, geçmişin yükünü hafifletir, geleceğe umut taşır. İnsan bazen ne yaptığını bilmez, bazen fark etmeden incitir, bazen kendine bile yabancılaşır. Fakat istiğfar, insanı kendine döndürür. Kalbini temizler, gözünü açar, ruhunu tazeler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), günahsız olduğu hâlde günde yetmişten fazla istiğfar ederdi. Bu, sadece bizlere bir örnek değil; aynı zamanda istiğfarın ruhu nasıl diri tuttuğunun en güzel göstergesidir. Çünkü istiğfar, Allah’ı unutmamaktır. Her hatanın ardından bir özür, her gafletin ardından bir uyanıştır.
Unutma kardeşim: Gökleri titreten bir dua varsa, o da samimi bir istiğfardır.
İnsan Rabbiyle bağını kaybederse her şeyi kaybeder. Ama bir “Estağfirullah”la o bağ yeniden kurulur.