Bir insanın görünmek için çırpınmasının, bu çırpınışların içini, gururunu paramparça etmesinin onu ötekileştirdiği için insanlardan nefret etmesinin fakat yine de ara ara o insanlara sığınmanın, sığındığı için kendinden nefret etmenin, yalnızlığın verdiği ağırlığı bilir misiniz? Ben bu kitapta iliklerime kadar hissettim. Keder kelimesini okurken üstünden geçerdim ama bu kitapta geçmedim. Bu kitapta bu kelimemin anlamı içimin en ücra köşelerine kadar işledi. İnsan kederinden hasta bile olurmuş. Peki neydi o kederin sebebi? Fazlasıyla anlamak sanırım. İlk sayfalarında geçtiği gibi " Baylar, yemin ederim ki her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam anlamıyla bir hastalık." Anlamak bile zayıflıksa kimi zaman kim bilir fazlasıyla anlamak nasıl mahveder insanı. Goethe haklıydı dünya hassas kalpler için cehennemdir. Kitabın birçok yerinde kahramana sarılmak istedim sonunda Liza'yla sarılıp ağlamasalardı içimde çok kalırdı. Birçoğumuzun içine çekildiğimiz kabuğu, yeraltısı var. İçimi parçalayan bir cümle de şu oldu. " İyiyi 'güzel ve yüksek şeyleri' ne kadar çok anladıysam, o kadar battım, sıkıştım kaldım içlerinde. Beni sorgulayan birçok cümlesi vardı ama şu cümleyi eklemek isterim. " İnsan kendi kendine karşı tamamıyla samimi olabilir mi?"