Russell tam ayağa kalkacakken, Wittgenstein, “Her şeyin gözle görülür olması katlanılmaz bir şey,” diye yeniden başladı. “Görülebilecek bütün her şeyin, gördüklerimizden ibaret olması. Bunu hazmedemiyoruz, Russell; son nefesimize kadar bununla savaşıyoruz. Sahnedeki dram amatörce ve derme çatma olduğu için, gözlerden uzakta temsil edilen daha saf, daha güzel bir oyun seyredebilir miyiz, diye sahne gerisine göz atmaktan kendimizi alamıyoruz. Ama sahne gerisi bomboş, görmüyor musun? Mezarı açtılar, boş çıktı. Asıl vahiy buydu işte. Şeylerin nasıl oluştuğu değil, ne oldukları: Giz bu. Söyle bana, Russell: Hiçbir şey olmayabilirdi, öyleyse neden var?
Akaşa
Akaşa, duyguları içinde barındıran eter elementidir. Duygular Akaşa'ya kodlanırlar. Üstelik sadece duygular da değil, duyguların işaretlenmesi yoluyla zihnin tüm hafızası bu alana yani Akaşa'ya kodlanır. Akaşa'nın bu özelliği insanın yaşlanmasını yani her yeni kayıtla nasıl görüneceğini belirler. Akaşa ne kadar hızlı dolarsa, insan
Reklam
_Benim ülkem Dünya’dır. Tüm insanlar benim kardeşimdir. İyiyi ve doğruyu yapmak benim dinimdir. _Her türlü yanlışa karşı en amansız silah Akıl’dır. Bugüne kadar başka bir silah kullanmadım, bundan sonra da kullanmayacağım. _Mantığı kullanmayı reddeden birisiyle tartışmak, ölüye ilaç vermeye çalışmak gibidir. _İktidar halktan korkarsa bu
“Beklemek, bir şeyin yoluna ve haline girmesini beklemek, beklerken olacak olanın olması için gereken her türlü başka hale geçişlere, kalışlara tahammül etmek ne zor şeydi. Başı da, ortayı da, sonu da bilip beklemek ne tahammülü güç şeydi. ... Baş, orta, son belli, helak kaçınılmaz, ancak önemli olan o zamanı geçirmek, o zamandan geçmek.” . . “Hayata sığmak kolay değil, elin kolun sığsa tuttukların sığmıyor, ayakların girse hayallerin girmiyor, belin dönse gözün arkada bıraktıklarında kalıyor, hep bir darlık, darlık, sıkışma, sonra da bakılıyor ki, insan gire gire daha giriş kapısında durmuş, orayı da tıkamış, ötesi bomboş, yiğitsen ilerle. Bilinen beylik şeyler, evlenmek, işe girip çalışmak, yorulmak, hastalanmak, yaşlanmak, umduğunu bulamamak ve gitmek istemek…”
"Her şeyin gözle görülür olması katlanılamaz bir şey.. Görülebilecek bütün her şeyin, gördüklerimizden ibaret olması. Bunu hazmedemiyoruz, Russell; son nefesimize kadar bununla savaşıyoruz. Sahnedeki dram amatörce ve derme çatma olduğu için, gözlerden uzakta temsil edilen daha saf, daha güzel bir oyun seyrebilir miyiz, diye sahne gerisine göz atmaktan kendimizi alamıyoruz. Ama sahne gerisi bomboş, görüyor musun? Mezarları açtılar, boş çıktı. Asıl vahiy buydu işte. Şeylerin nasıl oluştuğu değil, ne oldukları: Giz bu. Söyle bana, Russell: Hiçbir şey olmayabilirdi, öyleyse neden var?"
Var olmanın mutluluğu üzerine.
Yeryüzünde her şey kesintisiz bir akış halindedir. Hiçbir şey kesin ve kalıcı bir şekil almaz ve dış etkenlere bağlı olan duygularımız doğal olarak onlar gibi geçici ve değişkendir. Ya arkamızda kalan ya da önden giden bu sevgilerimiz bazen yok olmuş geleceği hatırlatır, bazen de çoğu zaman gerçekleşmeyen geçmişi bildirir. Bunlarda kalbin
Geri14
49 öğeden 41 ile 49 arasındakiler gösteriliyor.