Digital çağın üzerimizdeki etkilerini konuşmaya başlayınca susamadığımı en iyi sen bilirsin Can. Byung-Chul Han, Palyatif Toplum’da günümüzde acıya yakından bakıyor. 70 sayfalık kısacık bir metin ama çok kuvvetl. Benim de derdim olan meseleler. Kolaylaşan, hızlanan, güya yakınlaşan dünyanın değerli yanlarımızı sinsice tükettiğini düşünenlerdenim. Nostaljik bir insan falan hiç değilim, onunla ilgisi yok, geçmişte yaşamıyorum. Ama hayallerin yerini “daha fazlası”nın almasından da mutlu değilim. En’lerin hükamranlığı; çağımızın uyuşturucusu. Bütün dünyayı birbirinden haberdar kılan ekranlar her şeyin normalleştirilmesine hizmet ederken, kaygı bireyleri ve toplumları manipüle etmenin kurşunsuz silahı olarak arka planda tüm değerlerimizi parçalamaya devam ediyor. Acıdan uzak durarak renkli ekranların bize gösterdiği o mükellef sofrada kendimize yer bulmaya ya da yerimizi korumaya odaklanmış bir şekilde yaşıyoruz. “Hayatı yaşanır kılan ne varsa hepsini hayatta kalma uğruna seve seve feda ederiz” diyor Han, özeti bu.
Acı çekmenin güçsüzlük olduğunu sanılıyor. Hiç öyle değil, ben buna katılmıyorum. Acı çekebilmek hakikatle yaşayabilmenin bir sonucu bana göre. Hakiki, gerçek ilişkiler kurabilen, duyumsayabilen insan acı çeker, acıyla barışıktır evet ama sevgiyle, dostlukla, mutlulukla da barışıktır. Tersi mümkün değildir diye de ahkam kesmiyorum bakma, ama ben bu taraftayım.
Uzatmamayayım ama Han çok kıymetli bir şey daha söylüyor, onu es geçmeyeyim; tek başına mücadele etmemiz gerekiyormuş gibi davranılan acılar devrimin yerine depresyonu getirdi diyor, ne olağanüstü bir tespit.