Müzik dünyasındaki idollerini görünce çığlık atan, ağlayan, baygınlık geçiren gençler Elvis veya Beatles ile ortaya çıkmadı. Aglında bu olgu Rock'n' Roll ile değil, klasik müzikle birlikte ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılın kastratoları o tarihte bile ne zaman sahneye çıksalar seyirciyi galeyana getiriyorlardı. 19. yüzyılın medeni konser
Boğucu bir hava vardı sokakta, çok sıcaktı; yapı iskeleleri,
tuğlalar, kireç tozları, itişip kakışan kalabalık; bir yazlık
kiralama olanağı bulamayan her Petersburglunun çok iyi
bildiği o özel, pis, yaz kokusu… Tüm bunlar, genç adamın
zaten bozuk olan sinirlerini iyice germişti. Hele kentin bu
bölgesinde sayıları oldukça kabarık olan meyhanelerden
yayılan dayanılmaz içki kokusu, henüz iş zamanı olmasına
karşın, adım başında rastlanan sarhoşlar, tablonun iğrenç ve iç
karartıcı rengini tamamlıyor gibiydi.
ÜNAL YALTIRIK
Diyarbakır'da İlkokul
8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz?
Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım.
Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
_EVLENMEK! Kadınlar sanki hipnotize edilmiş gibi gözlerini yaşamın bu noktasına dikerler. Özellikle Nevrotik kadınlar, sevme yetisinden tümüyle yoksun olmalarına ve erkeklerle ilişkileri dillere destan ölçüde zayıf olmasına karşın, bu tutkudan vazgeçemezler. Evlenme arzusunun zorlanımlı bir nitelik aldığı kadınlar grubunu da anmak gerek. İşte bu
Kalabalıklar dinamiği diye bir kavram gerçekten de vardı. Sürünün çobanı, sürünün kendisiydi. Her bireyin kaderi, içine düştüğü kalabalığın elindeydi. Linçi başlatan, ister bir kışkırtıcılar grubu olsun, isterse de kalabalıktaki her bireyin ayrı ayrı özgür iradeleri olsun, durum böyleydi. Hatta dünya üzerinde yanlış giden ne varsa, bu, milyarlarca insanın arasındaki sessiz bir anlaşmanın sonucuydu. Sokakta bir tecavüze tanıklık eden kişi, kurbana yardım edebilecekken etmemekten yargılanabilirdi. Ama aynı davranışı toplumlar gösterdiğinde, bunun hiçbir cezası yoktu, çünkü bir suç olduğu bile düşünülmüyordu. Sonuçta, linç kalabalıklarının nitelikleri dünyanın her yerinde aynıydı. Farklı diller konuşsalar da, farklı görünseler de aynı… O kalabalıkları oluşturan bireylerin hepsi, bir yandan kurbanın peşinde koşuyor, diğer yandan da birbirlerine bakıp aynı şeyi düşünüyordu:
“Ben, şu an bunu yapıyorum. Çünkü sen de yapıyorsun. Sen linç ettiğin için, ben de linç ediyorum!”
_EVLENMEK! Kadınlar sanki hipnotize edilmiş gibi gözlerini yaşamın bu noktasına dikerler. Özellikle Nevrotik kadınlar, sevme yetisinden tümüyle yoksun olmalarına ve erkeklerle ilişkileri dillere destan ölçüde zayıf olmasına karşın, bu tutkudan vazgeçemezler. Evlenme arzusunun zorlanımlı bir nitelik aldığı kadınlar grubunu da anmak gerek. İşte bu
_Her seçiş bir vazgeçiştir.
_Sonunda kendim olabilmek için, değişiyorum.
_Ezilenler arasında din adamı yoktur. Din adamları, ezen sınıfların asalaklarıdır.
_Oy verdiğiniz hükümet soykırım işlerken siz kurban değilseniz, o zaman kesinlikle işkencecisiniz.
_Hepsi birden aynı şeyi düşünmeye neden bu kadar önem veriyorlar.
_Düşünmek için zaman
_Yas, sevilen bir şeyin kaybına verilen hüzünlü bir tepkidir. Melankoli’de de aynı hüzün vardır ama yastan farkı, nesnenin kaybı içselleştirilerek egonun kendisinin kaybına neden olur. Bu yüzden yasta dünya boş görünür; melankolide ise egonun kendisi. Melankolide nesnenin kaybıyla egonun kaybı aynı şey haline gelir. Özsaygıdaki tahribat yasta
Linç edenlerse, her yerde aynıydı. Çünkü kalabalıklar dinamiği diye bir kavram gerçekten de vardı. Sürünün çobanı, sürünün kendisiydi. Her bireyin kaderi, içine düştüğü kalabalığın elindeydi. Linçi başlatan, ister bir kışkırtıcılar grubu olsun, isterse de kalabalıktaki her bireyin ayrı ayrı özgür iradeleri olsun, durum böyleydi. Hatta dünya
"Buna üzülmenin ne anlamı vardı ki? İnsanlar bir sebepten kendi kendilerine kalıyordu ve bunun gibi bazı anlarda, yanlarında olmaları gereken insanlardan uzaklaşıyorlardı. Hepimiz kayıplarımıza dayanabilecek şekilde yaratıldık."
"İnsanlar sürekli konuşuyordu. Kimse hiçbir şey bilmiyordu. Gazeteler katili bir hayalet ve bir canavar olarak tanımlıyordu, ama aslında neye benzediğine dair hiçbir fikirleri yoktu. "