“Kapitalist toplumda üretim, insanların gereksinimlerinin ve yeteneklerinin bağımsız gelişimini baltalar; bu toplumda barış, ancak sürekli savaş tehdidiyle ayakta durabilir" Herbert Marcuse
Üretici güçlerin tüm fetişizmine karşı, bireylerin nesnel koşullar tarafından sürekli köleleştirilmesine karşı, sanat tüm devrimlerin en son hedeflerini temsil eder; bireyin özgürlük ve mutluluğu.
Reklam
En güzel tablolar, en iniş çıkışlı tonlar yeniden kümelenir, çözünürler. Yalnızca bir şey kalır: sonsuz bir güzellik, ki bir biçimden bir başkasına geçer.
Bir sanat yapıtının dünyası sözcüğün olağan anlamında “olgu-dışı”dır. Bu bir kurgusal olgusallıktır. Ama yerleşik olgusallıktan daha az olduğu için değil, tersine nitel olarak “başka” olduğu gibi daha çok olduğu içinde “olgu-dışı”dır. "Yanılsama dünyası”nda şeyler oldukları gibi ve olabilecekleri gibi görünürler.
Sanat dünyayı değiştiremez, ama dünyayı değiştirebilecek erkeklerin ve kadınların bilinç ve itkilerini değiştirmeye katkıda bulunabilir.
Sömürülen sınıflar, “halk” varolan güçlere ne denli yenik düşerse, sanat “halk”tan o denli yabancı­laşacaktır.
Reklam
Eğer ne olursa olsun anamalcı toplumda sanat için bir kitle tabanından söz etmek anlamlıysa, bu yalnızca pop sanata ve best seller listelerine göndermede bulunacaktır.
Sartre'ın Varoluşçuluğu* (Çev. Soner Soysal)
Kartezyen dünya, kendi rasyonelliği sayesinde bir arada tutulmasına karşın, aldatmayan Tanrı'yı hoş gördü; şimdiyse, dünya tam da özünde Tanrı'sızdır ve herhangi bir transendental sığınağa hiç yer bırakmaz. * Marcuse'nin İngilizce olarak yazdığı bu makale, ilk olarak, Sartre'ın Philosophy and Phenomenological Research dergisinde yayımlanmıştır (Herbert Marcuse, 'Existentialism: Remarks on Jean-Paul Sartre's L'Etre et le Néant', Philosophy and Phenomenological Research, Cilt VIII, Sayı 3, 1948, s. 309-36). Daha sonra, makalenin sonundaki 'Ek' bölümüyle birlikte, Studies in Critical Philosophy isimli kitapta 'Sartre's Existentialism' başlığıyla yayımlanmıştır (Herbert marcuse, 'Sartre's Existentialism', Studies in Critical Philosophy, İng Çev. Joris de Bres, Beacon Press, boston, 1973, s. 157-90). Makale daha sonra Modern Critical Thought (Herbert Marcuse, Sartre's Existentialism', Modern Critical Thought, ed. Drew Milne, Blacjwell Publishing, Oxford, 2003, s. 107-26) ve The Essential Marcuse (Herbert Marcuse, 'Sarre's Existentialism', The Essential marcuse, ed. Andrew Feenberg ve William Leiss, Beacon Press, Boston, 2007, s. 128-58) isimli kitapta tekrar yayımlanmıştır. (ç.n.)
Herbert MarcuseKitabı okudu
Özellikle, imgelemde, insanlığın kaderini belirleyen davranışları ve işleri simgeleyen «kültür kahramanları» üzerinde duracağız. Bu durumda, işin başında, üstün gelen «kültür kahramanlarının», kültürü, sürekli acı pahasına yaratan, düzenbaz ve tanrılara karşı (acı çeken) isyancı olduğu gerçeği ile karşı karşıya geliriz. Bu kahraman, üreticiliği, yaşama egemen olma yolundaki sonu gelmez çabayı simgeler. Ancak, üretimciliğinde, Lütûf ve lanet, gelişim ve acı çözülmez biçimde birbirlerine girift olmuşlardır. Prometheus, edim ilkesinin ilk örneği olan kahramandır. Ve Prometheus’un dünyasında, cinsiyet ve haz demek olan, kadın öge Pandora, bir lânet, bir belâ, yıkıcı ve bozucu olarak görünür. «Kadınlar neden böylesine belâdırlar?» (Hesiod’da Prometheus’la ilgili) bölümün sonundaki cinsiyetin suçlanışı, herşeyden önce, kadınların ekonomik açıdan üretimci olmayışlarını, bir işe yaramayışlarını, yoksul bir adamın bütçesindeki lükse ayrılan harcamalar demek olduklarını belirtir. Kadının güzelliği ve vaad ettiği mutluluk, uygarlığın çalışma dünyasında, öldürücüdür
Freud’un düşünüşüne göre Musa’nın öldürülmesi ile başlayan Yahudilik tarihinde, babanın öldürülüşünün, bunun «yeniden ortaya çıkışınm» ve kefaretinin izleri vardır.
Reklam
. Ölenler değil, ölmesi gerektiğinden önce ölenler, ölmek isteyenler, ıstırap ve acı içinde ölenler medeniyete karşı en büyük suçlamadır. Bunlar aynı zamanda insanlığın telafi edilemez suçluluğuna da tanıklık ediyor. Ölümleri, bunun gereksiz olduğuna, başka türlü olabileceğine dair acı verici bir farkındalık uyandırıyor. Bu suçluluğun vicdan azabını yatıştırmak için baskıcı bir düzenin tüm kurum ve değerlerine ihtiyaç vardır. . . .
Bireyin, bağımsız kişiliği, insan neslinin genel baskısının donmaş belirtileri olarak görünür.
Modernizm çerçevesinde yapılan her iş ve söylenen her söz insanın mağduriyetini bir kat daha artırıyordu. Muhtemel bütün çarelerin, çaresizliğe inkılap ettiği bir ortamda bazı modern münkirler çerçeveyi kırmaya karar verdiler: Herbert Marcuse, J. P. Sartre, varoluşçuluk, hippilik, 68 anarşizmi... vs.
Özgür bir toplumda insanlar ne yapacaklar?” sorusunun bir yanıtı vardır. Bu soruya, bence, meselenin tam kalbine isabet eden yanıt, zenci bir kız tarafından verildi. Şöyle söyledi: “Hayatı­mızda ilk kez, ne yapacağımız hakkında düşünmek için özgür olacağız.”
Sayfa 92 - PdfKitabı okudu
516 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.