Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alnın Benim Memleketim
Yazdıklarımı herkes okuyacak ama sadece sen anlayacaksın. Ben seni yazacağım çünkü onlara. Onlar seni hissedecek. Ben bir nevi onlara seni anlatıyorum kurduğum cümlelerle. Beni en çok o insanlar anlıyor. Senden daha çok. Hatta senin beni anlamaya çalıştığın bile söylenemez. Ben uçan kuşa seni anlatıyorum. Dinlediğim her şarkının anlamını sana yüklüyorum. Tüm bunlara rağmen beni yalnızca anla. Senden tek isteğim bu. "Beni sevme gerekirse. Sadece anla. Sana yüklediğim anlamların karşısında daha ne kadar böyle dayanabileceğimi anla. Verdiğim değerin karşılığını hayalkırıklığı içinde aldığımı anla. Kurduğum hayallerin her gün birer birer suya düşüşünü anla. Her fırsatta sana sevgimi belli ettiğimi anla."
Sayfa 32 - Olimpos YayınlarıKitabı okudu
EDİRNE MEBUSU ŞEREF BEY’E Şeref Bey, Şimdiye kadar Millet Meclisinde sesinizin çıktığını hiç işitmemiştik. Halbuki 21-kânunusani-1934 tarihli Hâkimiyeti Milliye de, bana dair yazdığınız yazıda eski bir müverrih gibi konuşuyorsunuz. Tarihten salâhiyetle dem vurmanın moda olduğu şu zamanda, sizin de hiç bir ilmî salâhiyetiniz olmadan bu mevzua
Reklam
dün gece bu pasajı paylaşmak için kitabı bitirmedim, okuyunuz.
doğum yapmadan bir hafta önce, çamaşırcı kadın dolabımdaki tüm paramı çalınca doğumu devlet hastanesinde yapmak zorunda kaldım. yoksulların, çaresizlerin gittiği bu hastanede, toplumdan dışlanmış insanların arasında senin çocuğunu doğurdum. fakat burası doğumdan ziyade ölünecek bir yerdi, herkes, her şey yabancıydı. hastalar birbirlerine öfke ve nefret doluydu, herkes yalnızdı., karanlıkta, ilaçlar ve kanla, çığlıklarla inleyen odada herkesin sahip olduğu yoksulluk ve acılar toplanmıştı. yoksulluğun getirdiği tüm fiziksel ve ruhsal utançların ıstırabı burada çekilebilirdi. aşağılandım; savunmasız kadınların çarşaflarını yüzlerindeki alaycı gülümsemeyle açıp tedavi bahanesiyle onlara dokunan genç doktorlar, açgözlü hemşireler sayesinde, fahişeler ve diğer hastalarla birlikte kaldığım, fakirliğin getirdiği o ortak kaderi daha da hissettiren bu yerde, zihinsel ve fiziksel utancı en acı hâliyle tecrübe ettim. bu hastanede bir kadının utanması acımasız bakışlarla çarmıha gerilir ve sözlerle kırbaçlanır. orada sadece üzerinde adın yazan bir tabela vardır, yataktaki insan meraklı doktorların yokladığı bir et parçasından ibarettir, bir deneme nesnesidir. çocuklarını kendi evlerinde ve onları sevgiyle bekleyen kocalarıyla doğuran kadınlar; yalnız, savunmasız ve adeta bir denek gibi yatırıldığı masada doğuran bu kadınları anlayamaz! bugün, bir yerde cehennem kelimesini duyacak ya da okuyacak olsam, hâlâ o gün yaşadığım acıları, o tıka basa dolu odaları, kahkahalar ve çığlıklarla inleyen koridorları, utanç veren o kesimhaneyi hatırlıyorum.
Bütun alıntılar
O bir homo economicus'tur ki esiri olduğu makinelerin çalışmasını sağlamak için durmadan tüketmek zorundadır Sayfa: 2 Mutluluk verecek kabiliyeti sun'î olarak meydana getirmeye güç yetiremiyoruz 2 Bugünün insanları her gün gazete okuyacak, politikacıların radyoda yayınlanan nutuklarını, şarlatanları ve havarileri dinleyecek kadar
SERDENGEÇTİ’NİN MÜDAFAASI... “Serdengeçti"de neşrettiğimiz “Bir Fakültenin İç Yüzü’’ başlığını taşıyan yazılarımızdan dolayı, evvelâ bu fakülte tarafından tard, sonra da mahkemeye verildik. Biz bu yazımızla bir vicdan borcumuzu yerine getirmiş bulunuyoruz. Bir suçlu sıfatıyla, Allah’ın huzuruna çıkmaktansa C. Savcılan’nın karşısına
Musa Çavuş, mektuplarını yazdığım için günde birkaç kez bana çay verirdi. Bir gün mektup gelmiş. Ben orada yoktum, okuyacak kimse bulamamışlar. Saraylı ağalar da okuma bilmezlerdi. Bizim fırın, yanımızdaki kahvehane, Kahvecibaşı Süleyman Efendi'ye ait olduğundan bütün saraylılar oraya gelirlerdi. Yorgancıbaşı Ahmet Bey, fırının bitişiğindeki Rüştiye'den torununu getirtmiş. O da mektubu okuyamamış. Döner dönmez beni çağırdılar. Mektup, Azbıderli Dursun Hoca'nın yazısıydı. Onun eğik büğük yazısına o kadar alışıktım ki bir defada, hiç durmadan okuyuverdim. Kahvedeki herkes beğendi okumamı. Dârüssaade-i Şerife 13 haremağalarından ve içoğlanlarından ince vücutlu, uzun, çok uzun boylu Abdülgani Ağa, hadım edilmişlerin kadınsı sesiyle, "Olan Agop, yazık ki Armenisin. Müslüman olaydın, seni Sarayın Kur'an hafızı yapardım" dedi. Bu Dârüssaade-i Şerife, sarayın haremine verilen addı.
Tarih Vakfı Yayınları, 4.Baskı 2002Kitabı okudu
42 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.