"Siz" diyor, "insanlardan bu kadar kaçtığınıza, bu kadar... ne bileyim iğrendiğinize göre, kendinizi çok mu yüksek bir yerde görüyorsunuz? En temiz, en dürüst, en akıllı sizsiniz, kalan herkes ise aptal ve cahil, öyle mi?"
Gülüyorum. "İnsanların çoğunun aptal olduğu doğrudur" diyorum. "Özellikle zenginler. Sen bu yaşta bunu fark edemiyor olabilirsin, çünkü haklı olarak varlıklı bir adamla evlenmek, çocuğunu kucağına almak, güzel bir araba ve ev istiyorsun. Ama benim gördüklerimi görebilsen... "
"Neymiş onlar?" diye atlıyor. "Nedir göremediğim?"
"Zenginlik insana ait bir özellik değil" diyorum. "Para insanın doğal bir parçası değil; kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram, birtakım sıfırlar... Zaten hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunamıyorlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; ama bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz. Oysa zengin aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor. Konuşacak bir şeyleri olmadığı için tavla, kağıt oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve de birbirlerine. Veya işkolik oluyorlar, sanki kıtlık koşullarından kurtulmaları gerekiyormuş gibi işlere dalıyorlar. Onların yerinde olsam intihar ederdim."
"Peki ya sizin ayrıcalığınız ne?" diye soruyor.
"Çok basit" diyorum. "Okumak, sadece okumak. Okuyan insan, dünyanın aklına yaslar sırtını."