Cinsel devrim olarak adlandırılan hareket zirvedeyken, (genelde istenen kişiyle istendiği kadar cinsel ilişki anlamına gelen) özgür aşk meselesi kadınları istenmeyen gebelik sorunuyla yüz yüze getirdi. Özgür aşk meselesinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için, kadınların Öncelikle güvenli, etkili doğum kontrol yöntemlerine ve kürtaja ihtiyaçları vardı. Sınıfsal imtiyaza sahip beyaz kadınlar bireysel olarak genellikle bu güvenliği sağlayabiliyorken pek çok kadının böyle bir olanağı yoktu. Genellikle sınıfsal ayrıcalığa sahip kadınlar da istenmeyen gebelik durumundan fazlasıyla utandıkları için güvenli tıbbi bakım haklarını kullanmıyorlardı. 6ofların sonlarında ve 70'lerin başlarında kürtaj hakkı için ortalığı ayağa kaldıran kadınlar, yasal olmayan yollarla gerçekleştirilen kürtaj trajedilerini ve istenmeyen gebeliklerin sonucu olarak zorla yapılan evliliklerin yarattığı ıstırabı görmüşlerdi. Birçoğumuz, yaşamları planlanmamış ve istenmeyen gebeliklerle altüst olan yetenekli, yaratıcı kadınların çocuklarıydık. Annelerimizin, hayattaki yazgılarına karşı duydukları kızgınlığa, hayal kırıklığına ve acıya tanık olduk. Kadın ve erkekler için gerçek cinsel özgürleşmenin, daha iyi ve güvenli doğum kontrol yöntemleri, güvenli ve yasal kürtaj hakkı olmadan gerçekleşemeyeceğinden emindik.
Çağdaş feminist hareket doruk noktasındayken, çocuk kitaplarındaki cinsiyetçi önyargılar eleştirilmişti. "Özgür çocuklar için" kitaplar yazılmıştı. Eleştirel teyakkuzu elden bıraktığımız an cinsiyetçilik nüksetti. Çocuk edebiyatı, eleştirel bilincin geliştirilmesine yönelik feminist eğitim için çok önemli bir alandır, çünkü inanç ve kimlikler bu süreçte hâlâ inşa edilmektedir. Fakat oyun alanlarındaki normları hâlâ toplumsal cinsiyete dair bağnaz fikirler belirlemektedir. Çocuklar için kamu eğitimi, feminist aktivistlerin önyargısız bir müfredat oluşturmak üzere sürekli çalıştıkları bir alan olmak zorundadır.
Kendimi suçüstü yakalamaktan yoruldum. Ben artık kendimi, kendimden beraat ettirmek istiyorum. Ya içimdeki herkese af gelsin, bir ben yalnız kalayım ya da içimdeki herkes tutuklu kalsın, ama bir ben özgür olayım...
Hayır diyemediğinizde, özgür değilsinizdir. Yaşamınızın ipleri başkalarının elindedir. Hayatınızdaki herkes iplerinizden çekiştirerek oradan
oraya savuruyordur sizi. Ne bir yere ulaşabiliyorsunuzdur artık ne de kim olduğunuzu ve aslında ne istediğinizi düşünecek kadar gücünüz kalmıştır.
Hakkında iyi şeyler düşünmeyen kişilerin olması, özgür bir biçimde yaşadığının kanıtıdır. Bu sana benmerkezci gelebilir. Ama sanının bugünkü tartışmamızdan şunu anlamışsındır: Kişinin sürekli olarak başkaları tarafından nasıl görüldüğüyle ilgili olarak endişe ettiği bir yaşam tarzı, kişinin tek endişesinin 'ben' olduğu benmerkezci bir yaşam tarzıdır.
'Ben'e bağlı olan herkes benmerkezcidir. Zaten bu yüzden 'benliğe bağlılıktan''başkalarının iyiliğini düşünmeye' geçmek gereklidir.
Bu gün kendine milliyetçi diyen (İYİP) ve KCK yapısının Türkiye’deki siyasi uzantısı olan (DEMP) Anayasa için değişiklik vurgusu yaptı. Geçtiğimiz günlerde Numan Kurtulmuş AKP adına 21 Anayasasını gündeme getirerek Anayasa değişikliği vurgusu yapmıştı.
Ve yine bu gün Erdoğan ve Özgür Özel görüşmek için randevulaştılar kuvvetle muhtemel CHP de
Mahalledeki çocukların 18 yaşına geldiklerinde hayalleri varmış. Hayallerin çoğu basit şeyler ama çocukça değil ailelerinin baskıcı olduğunu gösteriyor. Çocuklar sizin minyatürünüz değil onları bu kadar sınırlandıramazsınız belli çerçevelerin içinde özgür olmalılar. Sürekli hayır denilen bir çocuk ergenlik döneminden itibaren sizi dinlemeyecektir. Sürekli evet denilen çocuk evet demediğinizde kabul etmeyecektir. Ölçüyü bilip dengede olmalısınız. Bir de herkes anne baba olmasın üremek zorunda değilsiniz beslemekle yetiştirmek aynı şey değil.
Selam. Alphonse Daudet'in okuduğum ikinci kitabı Sapho oldu.
Sapho kelimesinin bir özel isim olduğunu düşünmüştüm fakat anlamı şu şekildeymiş; "Eski Yunan'ın söylenceleşmiş kadın ozanı." Söylence kelimesi efsane anlamına geliyor, bu durumda kitaptaki kadın karakter için efsane kadın anlamını taşıyor.
Roman, yazarın model
Apê Mûsa ,şêrê Kurdistanê ye Quran.
Yıllar geçmesine geçiyor da yapılan hep aynı şu an ki sisteme o kadar çok benzettim ki kitapta yaşanılan ve de anlatılan yaşanmışlıkları..
Hâlâ daha Kürtler özgür değil,hâlâ daha en küçük bir suçta parmakla gösterilen de Kürtler oluyor...Êdî bes e
"Bu iyice bilinsin ki, Kürtlerle Türkler arasındaki düşmanlığı iktidarlar yaratıyor." Bu alıntı aslında birçok sorunun cevabı yerine geçiyor.
Kitabı okurken geçmişi değil de geleceği gördüm. 100 yıl geçmesine rağmen daha birşey değişmediyse hâlâ daha zulme devam ediliyorsa , masumlar şehid ediliyorsa ,pek de bir ileri seviyede olamamışız ülke olarak.
Apê Mûsa ile tanışma fırsatım keşke olsaydı yüz yüze görüşmek ve onun görüşlerini dinlemek çok isterdim.
Apê Mûsa'nın kitaplarını okuyanlar vardır. Okumayanlar ve köşede bekletenler varsa eğer çok akıcı bir dili var okuyucu ile sürekli sohbet hâlinde bu da ne kadar tarihi bir içerikte olsa da kitapta yaşanılan olayları Apê Mûsa'nın anlatımı sayesinde çok daha akıcı ve anlaşılır şekilde okuyorsunuz.
Tarihi kitaplar iyidir (gerçeği suistimal eden kitaplar dışında) Apê Mûsa yani Musa Anter'in siyasi görüşü olsun vermiş olduğu bilgiler olsun hepsi çok değerli..
Bu kitabı Kürt - Türk herkes okusun. Pişman olmazsınız
"Dalgaların sürekli çarptığı kaya gibi ol: Sağlam, hareketsiz durur kaya ve yatıştırır etrafında suyun öfkesini. "Ne talihsizim ki bu benim başıma geldi." Hayır talihsiz değilsin, "Bu benim başıma geldiği için talihliyim, zira bana hiçbir zarar veremedi ve şu andaki, ya da gelecekteki yaşamım için de korkmuyorum," demeli. Çünkü herkesin başına talihsizlik gelebilir, ama herkes talihsizliği zarar görmeden
atlatamaz. Öyleyse neden talihsizlik değil, talih olmasın? Yani insanın talihsizliğinin, insanın doğasının sapmasından kaynaklanmadığını mı söyleyeceksin? Peki insan doğasının
iradesi ya da amacıyla uyumsuz olmayan bir şeyin, bu doğadan sapma olması mümkün mü? Peki nedir bu irade ya
da amaç? Biliyorsun ne olduğunu. Başına gelen şeyler adil, cömert, gösterişsiz, aklı başında, telaşsız, dürüst, mütevazı, özgür olmanı, insanın kendine has doğasını var eden diğer bütün özelliklere sahip olmanı engelleyebilir mi? Kalan günlerinde, sana acı veren her şeyde bundan faydalan: "Bu bir talihsizlik değil, aksine buna yiğitçe katlanmak talihtir."
🗣️ Ulusal Egemenlik
Öncelikle Türk ulusunun ve Türk çocuklarının ulusal egemenlik ve çocuk bayramını büyük bir sevinç, coşku ve gururla kutluyorum.
Ulusal egemenliği bize emanet eden başta devrimin büyük dahisi Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Bu vesileyle
"İşte!.." demişti. "Adağım olan kızımı hizmet edeceği Beyt-i Makdis'e getirdim."
Herkes mabet için mumlar adar veya bağış sandığına altın gümüş bırakırken, Hanne sahip olduğu yegâne varlığı; canından can, kanından kan olan yavrusunu sunmuştu mabede. Bu adayışta nice niyazlardan sonra ömrünün ahir deminde kendisine lütfedilen oğlunu Rabbe kurban etmeye azmeden İbrahim Peygamber'inkine benzer bir teslimiyet vardı. Fedakârlığının azametiyle titremeye başlayınca tutması için bebeğini Zekeriyya'ya uzatmıştı. İmran'ın Hanne'ya emaneti olan can, bir peygamberin kollarındaydı artık. Hanne ayrılık vaktinin geldiğini iyiden iyiye hissetmiş ve son bir kez bebeğini izlerken Beyt-i Makdis'in merdivenlerine yığılıp kalakalmıştı nefessiz. Yaşlı ve yorgun teni taşların üzerindeydi gayrı. Oysa ruhu Rabbin semasında kuşlar kadar özgür ve huzurluydu.