Aşk bir buluşmadır çünkü,
Her zaman gecikmiş bir buluşma.
Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk -
Araya her zaman bir şeyler girer
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir -
Araya her zaman bir şeyler girer
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
Nereden bilebilir insan
Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?
Çoğu kez aldatıcıdır da,
Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
Oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki.
Bu yüzden yanılır hep
Sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
Sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
Borulu bir fonograf kılığıyla da.
Bakarsın, ona da dadanmış
Gündelik hayatın sosyolojisi.
"İnsanların gözünde Tanrı ' nın birçok yüzü vardır. Yine de herkes kendi gördüğünün gerçek olduğuna yemin eder.
Yine de hepsi yanılır. Çünkü hepsi haklıdır.
Ruhlar güneşten fazla yaşar."
-Gideceği yeri bulamayanlara-
Nedir terk edilmişlik? Yalnızlık diye düşünenler fena halde yanılır. Yalnızlık bir tercih konusu olarak da ortaya çıkabilir. Ama terk edilmişlik! Şu fani dünyada terk edilmiş olmak?
Beklediği, onu bekleyen kimsesi, hiç kimsesi olmamak: anne, baba, sevgi, yurt, ocak, dertleşme, ziyaretçisiz kalmak, bir aileyi
Dolayısıyla diyalektik bir münakaşada nesnel hakikati bir kenara koymamız, daha doğrusu onu arızi bir durum olarak görmemiz ve sadece kendi önermemizin savunmasına, hasmımızınkilerin de çürütülmesine bakmamız gerekir. Bu amaçla kuralları takip ederken nesnel hakikate itibar etmemeliyiz, çünkü genellikle hakikatin nerede yattığını bilmeyiz. Daha önce söylediğim gibi görüşünün yanlış mı doğru mu olduğunu umumiyetle kişinin kendisi de bilmez; o çoğu zaman haklı olduğuna inanır ve yanılır: ekseriyetle her iki taraf da buna inanır. Hakikat derinlerdedir, veritas est in puteo. Bir tartışmanın başlangıcında kural olarak herkes doğrunun/hakikatin kendi yanında olduğuna inanır; tartışma esnasında her ikisi de kuşku duyar ve tartışma sona erinceye kadar doğrunun hangi tarafta olduğu belirlenmez veya teyit edilmez.
Asıl hikaye şöyle başlıyor.. "23 yaşında mühendislik mezunu olan Arif.Ailesini korkunç bir kazada kaybetmiş,sokaklarda yaşamış kimsesiz Arif.Tek hayali Pilot olabilmektir. Bu isteği için de doktor heyetinin karşısına çıkmıştır.Dosyasını okuyan doktorlar şaşkınlık içinde kalmışlardır.Ergenlik döneminde karıncalar ile konuşmasını okuyan
''Yanılmıştı. Gelecek konusunda, herkes yanılır. İnsan ancak şimdiki andan emin olabilir. Ama gerçekten doğru mu? İnsan şimdiki zamanı gerçekten tanıyabilir mi? Onu yargılayacak yeteneği var mıdır? Elbette ki hayır. Çünkü, geleceği bilmeyen biri, şimdiki zamanın anlamına nasıl varacaktır? Şimdiki zamanın bizi hangi geleceğe götürdüğünü bilmezsek, şimdiki zamanın iyi ya da kötü olduğunu, onu benimsememizi, kuşku duymamızı ya da nefretimizi hak edip etmediğini nasıl söyleyebiliriz?''
“K ENDİ kemalinde yürüyen fakir, Akılsız olup da dudakları sapık olandan iyidir. Canın bilgisiz olması da iyi değildir; Ve ayakları ile acele eden yanılır. İnsanın sefaheti kendi yolunu sapıtır; Ve yüreği RABBE karşı gücenir. Zenginlik dostlara dost katar; Fakir adam ise, dostundan ayrılır. Yalancı şahit suçsuz tutulmaz; Ve yalan soluyan