“Um,” he says. “How do you get a turkey to gobble?” “Try gobbling,” Henry says, “and see if he gobbles back.” Alex blinks. “Are you serious?” “We hunt loads of wild turkeys in the spring,” Henry says sagely. “The trick is to get into the mind of the turkey.” “How the hell do I do that?” “So,” Henry instructs. “Do as I say. You have to get quite close to the turkey, like, physically.” Carefully, still cradling the phone close, Alex leans toward the wire bars. “Okay.” “Make eye contact with the turkey. Do you have it?” Alex follows Henry’s instructions in his ear, planting his feet and bending his knees so he’s at Cornbread’s eye level, a chill running down his spine when his own eyes lock on the beady, black little murder eyes. “Yeah.” “Right, now hold it,” Henry says. “Connect with the turkey, earn the turkey’s trust... befriend the turkey...” “Okay...” “Buy a summer home in Majorca with the turkey...” “Oh, I fucking hate you!” Alex shouts as Henry laughs at his own idiotic prank, and his indignant flailing startles a loud gobble out of Cornbread, which in turn startles a very unmanly scream out of Alex. “ Goddammit! Did you hear that?” “Sorry, what?” Henry says. “I’ve been stricken deaf.” “You’re such a dick,” Alex says. “Have you ever even been turkey hunting?” “Alex, you can’t even hunt them in Britain.”
Sayfa 65 - ben de kanmıştım sjskdjfkdj delircem djdkjfjkd
Reklam
Sürekli bir şeyler yapmak "zorundaydı" insan, yapmalı mıydı, yapmamalı mıydı, keşke yapsaydı ya... kendisinden hep bir şeyler bekleniyor, isteniyor, alınıyordu: Onu yap! Bunu yap! Ama şunu unutma! Ötekini hallettin mi? Neredeydin şimdiye kadar?.. Hep baskı, hep üsteleme, hep zaman darlığı, hep gözünün önüne tuttukları saat...
Neyime gerekti böyle bana karşı birleşmiş bir koca bir kalabalık? Bana neydi böyle bir dünyadan? Böyle aşağılık bir dünyada, hayır, benim yerim olamazdı. Boğulacaksa ötekiler boğulsundu kendi kalleşliklerinin içinde! Onlar sıvasındı sümüklerini her istedikleri yere! Ben yoktum buna! Oyunlarına artık katılmayacaktım. Bu dünyaya elveda diyecektim ben.
...öğretmen hanımın adı Marie-Luise Funkel'di, daha doğrusu, Matmazel Marie-Luise Funkel. Bu "Matmazel'in unutulmamasına alabildiğine önem verirdi; oysa ben Marie-Luise Funkel'den daha az matmazelimsi görünen bir dişi yaratığa ömrümde rastlamamışımdır. Yaşlı mı yaşlıydı, beyaz saçlı, kambur, derisi pörsümüş, üst dudağında hafif, siyah bir bıyığı olan tahta göğüslü bir kadın.
Yükselmek hiç sorun değildi. Ama sonra yere nasıl inerdi insan?
Reklam
134 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.