Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Herşey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut dövüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
. "Aşık olduğumuzda duyularımızda ne gibi şeyler meydana geliyor? Göz siniri, gördüğümüz kişinin imajını kortekse taşıyor ve kalp çarpıntısı, kızarma gibi semptomlara yol açıyor. İfademiz karmaşıklaşıyor, kekeliyoruz. Arzularımızın nesnesinin yaydığı feromonlar, burnumuzdan girip koku algılayıcı nöronları harekete geçirerek beynin duygu merkezine ulaşırlar. Koku nüfuz eder, değil mi?" Sözlerini büyük bir dikkatle dinlerken başımı salladım.
"Ses dalgaları kulak zarlarını titreştirir. Bu bize kışkırtıcı ve baştan çıkarıcı gelir. İlk temasların sinir uçlarına gönderdiği elektrik akımı, omurilik boyunca ilerleyip kortekse ulaşır ve zevk nörotransmitterleri, endorfin salgılar. Aşık olduğumuzda beyni- mizin on iki ayrı bölgesi uyarılarak bize estiklik veren kimyasal moleküller salgılarlar. Bu da eroin veya afyon gibi bazı uyuştu ruculara yakın etkileri olan sihirli bir kokteyl ortaya çıkarır. Bu yüzden "kanatlandığımızı hissederiz."
"Sihirli bir kokteyl mi?"
"Evet, beyni uyarıcı aşırı hormon üretiminden bahsediyorum. Uyku ve iştah kesen amfetaminler veya sarhoşluk ve hiperaktiflik yaratan dopamin gibi. Ayrıca esriklik yaratan feniletilamin, bir ilişkinin başında artan ve en iyi ihtimalle üç yıl süren bir protein olan NGF veya yine arzu hormonu olan luliberin, değil mi?"
Hayatta herşey dalaverelidir, belirsizdir; bir örümcek ağına benzer hayat. İnsan ağın bir telini yakaladığını sanır, çeker, ama bir de bakar ki tel yok olmuş. Yine de ağdan kurtulmak için çabalar. Sonunda da büsbütün ağa dolanır kalır.
Beni, eğer, dünya devrimi ileriye doğru bir büyük adım atmazdan önce öldürürlerse - ki herşey onu gösteriyor - en azından, bütün yaşamım boyunca hizmet ettiğim dava yolunda zafere duyduğum yıkılmaz güvenle geçeceğim yokluğa.
" Hayatımın anlamı nedir.? " " Bir hiç ." Ya da , " Ne olacak benim hayatım..? " " Hiçbir şey.." Ya da , " Var olan herşey ne için var ve ben ne için varım..? " " Çünkü var.."
Bir gün Balkan harbi patlayıp da imparatorluk orduları, o zamana kadar, öylesine hakir görülen Balkan ülkeleri önünde bütün Osmanlı Avrupa’sını bırakınca,artık herşey belli oldu.Bir masal,bir imparatorluk masalı sona eriyordu.Meğer bizim saltanat zannettiğimiz şey,sadece bir gaflet uykusuymuş.
"Artık bunları düşünmemelisin yavrum" dedi. "Tatsızlık ne kadar büyük olursa olsun, yaşam kendi yolunu izler. Gençsin, zaman geçer ve herşey unutulur."